Ali Rıza Demircan
İslâmî kaynaklara inebilen bilgili, şuurlu ve amelli ilim adamları, müslüman toplumların en büyük ve en önemli varlıklarıdır. Çünkü müslümanlar Dinlerinin kaynaklarını oluşturan Kur’ân ve Sünnet’le genelde onlar aracılığıyla irtibat kurarlar. Nasıl inanacaklarını, nasıl yaşayacaklarını, nasıl ilişkiler kuracaklarını ve nasıl tavır koyacaklarını onlardan öğrenirler. Böylece dünya ve âhiret saadetleri için vasat oluşturmuş olurlar.
İslâm âlimlerinin azlığı, çoğaltılmaları için gayret gösterilmeyişi ve de var olanlarından gereğince yararlanılmayışı, müslüman toplumların düzeysizliğiği veya bir fetret devri geçirildiğini gösterir.
Ali Yakub Cenkçiler hocamız, toplumumuzun İslâm alimlerine en ziyade muhtaç olduğu bir dönemde yaşamış olmasına rağmen maalesef gereğince değerlendirilememiş, nafakasını temin edebilmek için irşadla ilgisiz alanlarda çalışmaya mecbur bırakılmış bir alimimizdi.
Benim hocamızla ilişkim Haseki Eğitim Merkezi’ndeki kısa süreli hocalığı döneminde yoğunlaşmıştır.
Bu sebeple onun şahsiyeti, ilmi kudreti ve gayret-i İslâmiyesini yansıtıcı bir değerlendirmeye girmeyecek, fakat gönül müzemde mahfuz kalmış bir iki hatırayı dile getireceğim.
Hocamız nüktedan bir insandı. “Azîzim!” ifadeleriyle başlayan anlatımları zevkle dinlenirdi.
Osmanlı devletine içten saygılıydı. Onun, Türklerin İslâm’la aynileşen hayatı sebebiyle Balkanlarda ihtida eden insanlar için “Müslüman oldu” yerine “Türk oldu” ifadesinin kullanıldığını beyan edici açıklamaları benim için halâ canlılığını koruyan tesbitleri olmuştur.
Beni severdi, zaman zaman da Süleymaniye Camii’ne gelerek Cuma hutbelerimi dinlerdi. Teşvik edici takdirkâr ifadelerini esirgemezdi. Beğenisini çevresindeki insanlara duyurmaktan da haz alırdı. Bu maksatla, talebeleri olan arkadaşlarımızla bir arada bulunduğumuzda sık sık şöyle latifede bulunurlardı:
Azîzim! Biz Ali Rıza ile anlaştık. Ben Süleymaniye Camii’ne gidecek, hutbesini dinleyeceğim. Cami çıkışında ise çevremde oluşturacağım insanlara onun derin bilgili, kudretli bir hatip olduğunu açıklayacağım. Ali Rıza da beni dinledikten sonra: “İşte beni tanıdınız, bilmenizi isterim ki benim hocam da Ali Yakub hoca efendidir” deyip beni tanıtacak.
Hocamıza Yüce Mevlâmızdan âli makamlar diliyorum.
Dr. Necdet Yılmaz, Ali Yakub Cenkçiler Hatıra Kitabı, İstanbul: Dârülhadis 2005, s. 81-82.