Sâde Mescitler, İhtişamlı Şehirler
إِبْنوُا مَسَاجِدَكُمْ جُمّاً، وَإبْنوُا مَدَائِنَكُمْ مُشَرَّفَةً
“Mescitlerinizi gösterişli ve süslü şekilde bina etmeyiniz. Sâde yapınız. Lâkin şehir ve kasabalarınız ihtişamlı olsun.”[1]
Zîra ibadet mahallerindeki muamele Hak ile, şehirlerdeki alış veriş ise halk iledir. Hak kalbe, halk ise görünene itibar eder. Nitekim, her iki yerin de bakanlarının talebine göre imâr edilmesi hikmete uygun olur. İşte, büyük fıkıh alimleri, bu hadîs-i şerifle beraber usûlle alakalı diğer verilere de dayanarak mescitleri süslemenin mekruh olduğu hususunda ittifâk etmişlerdir.
Şehirlerin ihtişamlı olmasındaki hikmete gelince, madem ki halk görünene itibar etmektedir, doğal olarak bu halk, düzeni de arzulamaktadır. Onların kalplerinin kazanılmasını sağlayacak, onları râzı edecek ve istirahat ettirecek sebepleri hazırlamak, hikmete uygundur.
Avrupalıların, şehirlerin düzenlenmesi işinde tercih ettikleri usûl ve genel itibariyle binalar ve sokaklar hakkında benimsedikleri onlarca kâide, şehirlerini oldukça ihtişamlı bir hâle getirmiş ve o şehirler, kudret ve kuvvet delili olarak görenlerin bakışlarına sunulmuştur. Dolayısıyla Avrupa’yı gezip de geri dönen Müslüman seyyahların çoğu, orada gördükleri idarî düzene hayran oldukları gibi sokaklarının temizlik ve genişliğine, kuruluşundaki düzene de epeyce âşık olmaktadır. Hatta “O sokaklar! O tertip!” deyip ağızlarından salyalar saçarak çeşitli toplantı ve meclislerimizde Avrupa’yı bayıla bayıla meth ü senâ etmeleri, kalplerinin bu duruma râzı olduğunun delilidir.
Avrupalıların insanların kalbini kazanmak için kullandıkları av aletlerinden biri de şehirleri ve sokaklarıdır. Hatta geçen sene Sudan’a gitmek üzere Süveyş’ten kalkıp, mecburen Cidde’ye uğrayan bir Mısır vapuruna binmiş olan Mısırlı subaylardan birisi, buradaki bir İngiliz subayıyla Cidde’ye çıkmıştır. Cidde’ye çıktıklarında şehrin düzensiz, sokakların ise bunaltıcı olduğunu görmüşler. O İngiliz subay, yine orada karşılaştıkları yırtık elbiseli ve tertipsiz askerî neferlerimizden bazılarını o Mısırlı subaya göstererek, “İşte, sokakların ve şehirlerin hâli ve askerin vaziyeti, Türklerin idâreye ve yönetime ehil olmadıklarının delilidir. Avrupalılardan bazıları bu halkın, bu memleketlerin böyle perişan bir halde kalmalarına sebep olan şeyin diyânet olduğunu söyleseler de bence bu hâle sebep olan şey, buraların ehliyetsiz ellerle idâre olunmasından başka bir şey değildir” demiş ve bu şekilde, o temiz kalpli Müslüman subayın fikrini idâre aleyhine tahrik etmek istemiştir.
Şehirlerimizin ihtişamlı hale gelmesi hususunda, Hazreti Peygamber’in emrini hakkıyla yerine getirmememiz, insanların kalplerini bizlere karşı nefretle doldurmak isteyen düşmanlarımızın eline fırsat vermektedir.
Mehmed Ârif Bey, BİNBİR HADÎS-İ ŞERİF ŞERHİ (Prof. Dr. Selahattin Yıldırım), İstanbul: Dârülhadis, 2013, s. 21-22.
—————————————————————————————————————————————————————————
[1] Suyûtî, hadisi İbn Abbâs tarikiyle İbn Ebî Şeybe’nin el-Musannef’inden tahric etmiş ve hasen olarak rumuzlandırmıştır. Münâvî ise hadisin sıhhati hakkında Suyûtî’nin “hasendir” dediğini nakletmekle yetinmiştir. Kaynaklar için bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 274; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, I, h. no: 61; “ابنوا مساجدكم جما” kısmının geçtiği yer için bkz. Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, II, 616, h. no: 4300. Beyhakî’de hadisin iki farklı rivayeti daha yer almaktadır. Birincisi şu şekildedir: “أمرت بالمساجد جما” h. no: 4301; diğer rivayet ise şudur: “أمرنَا أن نبنى المساجد جما والمدائن شرفا” h. no: 4303. Beyhakî’nin bütün rivayetleri Enes kanalıyladır.