عَنْ اَبِى حَفْصٍ عُمَرَ بْنِ الخَطّابَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلّمَ يَقُولُ: إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتْ وَإِنَّمَا لِامْرِئٍ مَا نَوَى. فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِهِ، فَهِجْرَتُهُ إِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هَجْرَتُهُ اِلَى الدُّنْيَا يُصِيبُهَا أَوِ امْرَأَةٍ يَتَزَوَّجُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ.[1]

Ebû Hafs Ömer b. Hattâb (r.a.), Resûlullah (s.a.v)’i şöyle buyururken dinledim dedi:

“Ameller niyetlere göre takdir edilir; herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlüne hicret etmekse, eline gececek olan sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır.  Kim de sahip olmak istediği bir dünyalığa veya evlenmek istediği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”

Yani kişinin yaptığı bir iş ve amelde niyeti neyse eline o geçer. Niyeti Allah’ı razı ve memnun etmek ise Allah ondan hoşnud olur; âhiret ise ona nâil olur; dünya ise ona ulaşır. Eğer hiçbir niyet taşımıyorsa, faydasını görmez.

Meselâ bir kişi namaz kılsa, ama niyet etmese o namaz muteber değildir. Bununla namaz borcunu ödemiş olmaz. Yine bir kişi namazı gösteriş için kılsa riyakar olmuş olur, sevabı olmaz.

Bu hadîs‑i şerifin söylenmesine sebep olan hâdise şudur:

Hz. Peygamber Mekke’den Medine’ye hicret etti. Ardından bir çok Müslüman da buraya hicret etti. Bu muhacirlerin bir kısmı hakikaten Allah için göç ettikleri halde bazıları da dünyalık isteği ya da bir kadına sahip olmak düşüncesiyle Medine’ye gelmişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber; “Bu hicretten kimin dileği Allah ve Resûlü’nün rızasını kazanmak ise o hasıl olur. Kimin arzusu da kadın ve dünya ise onu bulur” buyurdu.

HİKÂYE

İbrahim Edhem, Horasan padişahının oğlu ve buranın idarecisi idi. Bir gün köşkünün üstünde gezinirken, köşkün gölgesinde oturmuş elindeki yufkayı yiyen bir derviş gördü. Derviş yufkayı yiyip, biraz da süt içtikten sonra yattı uyudu. Bunu gören İbrahim Edhem, derviş uyandığı zaman alıp yanına getirmesi için adamlarından birine emir verdi. Derviş uyandığında, İbrahim Edhem’in yanına getirildi. Aralarında şu konuşma geçti:

“Ey Derviş! Karnın tok mu?”

“Evet.”

“Bir yufkayla doydun mu?”

“Evet.”

“Gamsız kedersiz yatıp uyudun mu?”

“Evet.”

Bunun üzerine İbrahim Edhem, nefsin bir iki lokmayla ve bir içim suyla kanaat ettiğini düşünerek; “Bütün halkın vebalini boynuma yüklemekle ne yapayım ben bu mülkün padişahlığını? Yarın Allah bütün bunların hesabını benden soracak” dedi. Tâcını tahtını bırakarak, kavim ve kabilesinden ayrıldı.

Bir gün yolda giderken, güzel giyimli bir kişiye rastladı. O kişi İbrahim Edhem’e:

“Nereden gelirsin? Nereye gidersin?” dedi. İbrahim Edhem:

“Dünyadan geldim. Ahirete giderim.” dedi. O kişi:

“Karnın aç mıdır?” dedi. İbrahim Edhem:

“Açtır.” dedi.

Bunun üzerine o şahıs iki rekat namaz kıldı. Allah tarafından sağında yiyecek, solunda ise içecek peydâ oldu. Namazdan selam verince, İbrahim Edhem’e dönerek gelip yemesini söyledi. İbrahim Edhem bazlamayı yedi, sudan içti. Ardından o kişi İbrahim Edhem’e şu nasihatta bulundu:

“Ey Oğul! Sakın hiçbir işte acele etme. Bir işi yapmadan önce iyice düşün. Hak Teâlâ bir kulun iyiliğini isterse, o kulun içinde bir ışık yandırır. Kul o ışık ile bakar ve hak ile batılı ayırır. Ey Oğul! İyi kişilerle beraber ol. Onların yanında toprak gibi mütevâzi ol. Sana İsm‑i A’zam duasını öğreteyim. Ne zaman acıkıp susarsan, Allah’ın (c.c.) o isimlerini oku, hemen yiyecek ve içecek gelir. Ey Oğul! Şimdi var sen işine, ben de işime.” dedi.

İbrahim Edhem gitmeyince bu kişi şöyle duâ etti:

“İlâhî! Beni bu oğlandan sen gizle.”

O anda gözden kayboldu. Ben de yoluma devam ettim. Yeme ve içme ihtiyacım olduğu zaman o İsm‑i A’zam ile duâ ederdim. İhtiyacım giderilirdi. Yine yolda bir kişiye daha rastladım. Bana:

“Ey oğlan! Hiç kimseye rastladın mı?” dedi.

“Evet. Bir kişiye rastladım. Bana İsm‑i A’zam’ı öğretti ve öğütler verdi.” dedim. Bunun üzerine o kişi ağladı. Kendisine:

“Ey kişi! Onun kim olduğunu bana söyle.” dedim. Bana:

“İlyas Peygamber idi. Sana dinini öğretmek için geldi.” dedi.

“Sen kimsin?” dedim.

“Hızır’ım.” dedi.

NASİHAT

Şimdi İbrahim Edhem malı mülkü terk edip, Allah yoluna girdi. Allah Teâlâ da ona İsm‑i A’zam duâsını öğretti ve velîlerini gösterdi. Rahmetullâhi aleyh.

[1]      Sahihtir. Hadisin taşıdığı değer hakkında âlimler çok şey söylemişlerdir. Meselâ Resûl‑i Ekrem’in dünya işlerinin hepsini bu sözünde özetlediği kabul edilir. İsnadı Müslim’in şartlarını taşıyan hadis şu kaynaklarda yer almaktadır: Buhârî, Bed’ü’l-vahy 1, Nikâh 5, Itk 6, Hiyel 1; Müslim, İmaret 155; Ebû Dâvûd, Talak 11; Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd 16; İbn Mâce, Zühd 26; Dârekutnî, Sünen, I, 51; et-Tayâlisî, Müsned, s. 9; İbn Hibban, Sahih, II, 113, 115, 116; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübra, I, 68, 445; II, 22; IV, 189; VI, 539; VII, 558; a.mlf., Şuabü’l-Îmân, V, 336; Bagavî, Şerhu’s-Sünne, I, 218; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 25; İbn Receb el-Hanbelî, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, I, 59; et-Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, III, 96; Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, (1171); Hatîb el-Bağdâdî, Târîh‑i Dimaşk, IV, 244; IX, 346.

Darîr Mustafa Efendi, 100 Hadis 100 Hikâye (Haz. Doç. Dr. Selahattin Yıldırım-Dr. Necdet Yılmaz), İstanbul: Dârülhadis, 2007, s. 66-69.