عَنْ عَبِدِ اللّٰهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: رِضَى الرَّبِّ فِى رِضَى الْوَالِدِ، وَسَخَطُ الرَّبِّ فِى سَخَطِ الْوَالِدِ.[1]

Abdullah İbn Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Allah’ın (kulundan) razı olması, babanın (evladından) razı olmasında, Allah’ın (kulundan) hoşnutsuzluğu da babanın (evladından) hoşnutsuzluğundadır.”

Müslümanın ana ve babası kendisinden razı olursa, Allah Teâlâ da ondan razı olur. Ana baba razı olmazsa Allah (c.c.) da razı olmaz.

HİKÂYE

Mâlik‑i Dînâr isminde salih bir kimse vardı. Senenin birinde hacca gitti, haccı eda etti. Bir gece tesbih ile meşgul olurken, şu sesi duydu:

“Ey Mâlik! Hacca gelenlere müjde ver. Belhli Muhammed oğlu Abdurrahman hariç hepsini affettim.”

Malik çıktı. İnsanlara Muhammed oğlu Abdurrahman’ın kim olduğunu sordu:

“Yüce bir şahsiyettir. Zahiddir. Kur’an ehlidir. Her sene hacca gelir.” dediler.

Bunun üzerine Mâlik araya araya bu şahsı buldu. Bu şahıs yakışıklı, yüzünden nur damlayan, ibadetten zayıflamış bir kimse idi. Ona selam verdi. Abdurrahman selamını aldı. Malik’e kim olduğunu sordu. O da Basralı olduğunu söyledi. Bunun üzerine Abdurrahman’ın gözleri yaşardı ve kendinden geçti. Bir süre sonra kendine geldi ve:

“Ey adam! Her halde bana Allah’ın kızgınlığını söylemeye geldin. Rüyamda bana gelip, Allah’ın beni affetmediğini söyleyerek bunun sebebini sorduğunu gördüm.” dedi. Mâlik b. Dînâr da:

“Ey Yiğit! Pek salih bir insana benziyorsun. Allah sana niçin kızdı?” dedi. Genç:

“Ramazan ayının ilk gecesinde içki içip, sarhoş olmuştum. Babam beni aramış bulamamış. Falanca yerde sarhoş yatıyor, diye haber vermişler. Kalkmış gelmiş. Onu görünce gözünü çıkarmışım. Bana beddua etmiş. ‘Allah senden razı olmasın’ demiş. Sabahleyin uyandım. Anam durumu bana anlattı. Gittim içki küplerini kırdım. Kölelerimin hepsini âzâd ettim. Ondan beri her sene hacca gelirim. Her sene bir kişi gelir, senin gibi Allah’ın (c.c.) hoşnutsuzluğunu haber verir.” dedi ve ağlamaya başladı. Kendisine:

“Ey Yiğit! Baban sağ mıdır?” dedim.

“Evet. Daha şu oturan kimsedir.” dedi.

Yanına vardım. Yüzü nurlu bir ihtiyar. Oturmuş Kur’an okuyor. Selam verdim. Bana:

“Hoş geldin Yâ Mâlik!” dedi. Buna şaşırdım:

“Beni nereden biliyorsun?” dedim.

“Bu gece Allah’dan seni görmeyi diledim. Baktım ki sensin. Benden bir isteğin varsa söyle yerine getireyim.” dedi.

“Say ki kıyamet koptu. İnsanlar kendi nefislerinin derdine düştü. Senin ciğerparen bu delikanlıyı saçından sürüyüp cehenneme atıyorlar. Onu görsen acıyıp, esirgemez misin?” dedim. Başladı ağlamaya ve:

“Ey Mâlik! Bu sözü benim oğlum için mi diyorsun?” dedi.

“Evet.” dedim.

“Şimdi Allah şahit olsun ki oğlum Abdurrahman’ın suçunu bağışladım.” dedi.

Mâlik b. Dînâr hemen gitti, bu durumu Abdurrahman’a müjdeledi.

“Baban suçunu bağışladı. Seni görmeye geliyor.” dedi. Bu sözü duyan Abdurrahman hemen düştü bayıldı. Babası yanına geldi ve:

“Ey gözümün nûru! Allah sana benden dolayı azab çektirmesin.” dedi. Oğlu bunu duyar duymaz kendisini iyice kaybetti. Babası:

“Galiba oğlum ölecek. Kelime‑i şehadeti oku.” dedi. Ben kelime‑i şehadeti telkin etmeye başladım. Üç kere söyledimse de hiç tınmadı. Sonra gözünü açtı ve:

“Ey Baba! Gel sen de benim gözümü çıkar; kıyamete kalmasın.” dedi. Babası ağladı:

“Ey gözümün nûru! Suçunu bağışladım. Senden razı oldum.” dedi. Ben de:

“Ey Abdurrahman! Kelime‑i şehadeti iki kere telkin ettim. Sen niçin hiç söylemedin?” dedim. Bana:

“Ey Mâlik! Başımın ucunda, elinde ateşten bir topuz olan bir melek duruyordu. ‘Baban senden razı değil. Sana bu topuz ile vurur yakarım’ dedi. Diğer yanımdan başka bir melek geldi. ‘Kelime‑i şehadeti söyle’ dedi. Yeşil bir bez ile gözümün yaşını sildi. ‘Baban senden razı oldu. Allah da (c.c.) razı oldu’ dedi. Ben de; ‘Âmennâ ve saddeknâ’ dedim.”

Abdurrahman’ın anası ve kız kardeşleri de geldiler, ağlaştılar. Abdurrahman da onları görünce ağladı. Anası oğlunun yüzünü görünce düştü öldü. Abdurrahman da bunları görünce, bir âh çekti ve öldü. Herkes bu hadiseye şaştı kaldı. İbret aldılar.

NASİHAT

Şimdi Azizler! Eğer Allah’ın sizden razı olmasını istiyorsanız, babanızı ve ananızı razı edin. Rahmete erin.

———————————————————————————————————————————————–

Darîr Mustafa Efendi, 100 Hadis 100 Hikâye (Haz. Doç. Dr. Selahattin Yıldırım-Dr. Necdet Yılmaz), İstanbul: Dârülhadis, 2007, s. 96-99.

[1]      İsnadı sahih olan hadis için Hâkim, Müslim’in şartına uygun olduğunu söyledikten sonra “Bu sahih bir hadistir” derken Tirmizî şu değerlendirmeye yer vermiştir: “Şu’be’nin arkadaşları bu şekilde Şu’be, Ya’lâ b. Atâ, o da babasından, o da Abdullah b. Amer b. As’tan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Hâlid b. Hâris’in Şu’be’den yaptığı rivayet dışında kimsenin bu hadisi merfû olarak rivayet ettğini bilmiyorum. Bu zat ise sağlam ve güvenilir ravilerdendir.” Yusuf b. Mahmud el-Hâc Ahmed de sahih olarak tanıtmaktadır. Hadisin geçtiği kaynaklar için bk. Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 14; Tirmizî, Birr 3; Hâkim el-Müstedrek, IV, 151, 152; İbn Hibban Sahih, II, 172; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VI, 177; Bezzâr, Müsned, VI, 376; Bagavî, Şerhu’s-Sünne, XIII, 11, 12; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 490.