Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd’un Abdullah İbni Ömer (r.a) den rivayet ettiğine göre Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:

         “Kim Allah adına size sığınırsa onu koruyun. Kim Allah için bir şey isterse istediğini verin. Davet edenin davetine icabet edin. İyilik yapana misliye mukabelede bulunun. Eğer buna imkânınız yoksa ona dua edin ki, iyiliğine karşılık vermiş olasınız”

         “Allah beni mekârimi ahlâkı ve güzel hasletleri tamamlamak üzere gönderdi” diyen Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem İbni Ömer hadisinde bir Müslüman’ın uyması gereken önemli ahlâkî kuralları dile getirmiştir. Hadisten de anlaşılacağı gibi bir insanın kâmil bir Müslüman olabilmesi için hadiste zikredilen beş prensibe riayet etmesi gerekmektedir. Hikâye başlığı altında naklettiğimiz önemli beş hususu içeren rivayet, hadisin her ne kadar ilk iki maddesine uygun düşmekte ise de diğer konular da ahlaki ve İslami prensipler açısından önemlidir.

HİKÂYE: ÇOK ÖNEMLİ BEŞ HUSUS

Cenâb-ı Hak Peygamberlerden birine rüyasında şöyle vahyetti:

“Sabah olduğunda ilk karşılaştığın şeyi ye, ikinci karşılaştığın şeyi gizle, üçüncüyü kabul et, dördüncüyü boş çevirme, beşinciden de kaç!”

Sabahleyin o peygamberin karşısına ilk çıkan şey simsiyah ve kocaman bir dağ oldu. Durdu, şaşırdı:

“Rabbim bana, karşıma ilk çıkan şeyi yememi emretti, acaba bunu mu yiyeceğim?!” dedi. Sonra kendi kendine:

“Rabbim gücümün yetmeyeceği şeyi emretmez.” diye düşündü. Dağı yemeye azmedip ona doğru yürüyünce dağ küçülüverdi, yanına varınca bir lokma oldu ve tadı baldan daha tatlı geldi. Allah’ın Peygamber’i dağı yuttu, Allah Teâlâ’ya hamdetti ve yoluna devam etti. Önüne altından bir tas çıktı:

“Bunu gömmem emredilmişti.” dedi, bir kuyu kazıp o tası iyice derine gömerek yoluna devam etti. Geri dönüp baktığında tas yerin üstüne çıkmıştı. İkinci, üçüncü defa gömdü ama tas her defasında yeryüzüne çıkıyordu. “Ben bana emredilen şeyi yaptım” diyerek yoluna devam etti. Karşısına bir kuş çıktı. Arkasından gelen bir şâhin onu yakalamak istiyordu. Kuş:

“Ey Allah’ın peygamberi, bana yardım et!” dedi. Peygamber onu kabul edip elbisesinin içine sakladı. Arkasından şahin geldi ve:

“Ey Allah’ın peygamberi, ben açım, sabahtan beri o avın peşindeyim, rızkımı ver, beni boş çevirme!” dedi.

Peygamber kendi kendine, “Üçüncüyü kabul etmekle, dördüncüyü de boş çevirmemekle emrolundum. Dördüncü karşılaştığım şey bu şâhin, şimdi nasıl yapayım acaba!” diye endişe ile düşünmeye başladı. Sonra bıçağı alıp baldırından bir parça et kesti ve şâhine verdi. Eti alan şâhin gitti. Sonra kuşu salıverdi, o da gitti.

Beşinci olarak bir cîfe gördü ve hemen ondan kaçtı. Akşam olunca:

“Yâ Rabbî! Bana emrettiklerini yaptım, şimdi bunların hikmetlerini lutfet!” diye dua etti. Rüyâsında ona şöyle denildi:

“İlk karşılaşıp yediğin şey gadaptır. O ilkin dağ gibi olur. Eğer sabredilir ve öfke yutulursa sonunda baldan daha tatlı olur.

İkinci karşılaştığın şey, iyilik yapan kimsenin halidir. O her ne kadar yaptığını gizlese de iyilik mutlaka ortaya çıkar ve bilinir.

Üçüncüsü, sana emânet bırakan ve güvenen kişinin durumudur. Sakın ona ihânet etme!

Dördüncüsü, Eğer bir insan senden bir ihtiyacını isterse, onu yerine getirmek için gayret et, hatta kendin o şeye muhtaç olsan bile onu isteyene ver!

Beşincisi de gıybettir. İnsanların gıybetini yapmaktan kaçın!” (İhsan Muhammed Dahlân, Sirâcü’t-Tâlibîn, Beyrut 1421, I, 344)