عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ رَجُلٍ يَسْلُكُ طَرِيقًا يَطْلُبُ فِيهِ عِلْمًا إِلاَّ سَهَّلَ
اللّٰهُ لَهُ بِهِ طَرِيقَ الْجَنَّةِ، وَمَنْ أَبْطَأَ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ.[1]

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İlim tahsil etmek için yola çıkan kimseye Allah cennetin yolunu kolaylaştırır. Ameli, kendisinin (cennete girmesini) geciktiren kimseyi nesebi (cennete girmekte) çabuklaştıramaz.”

Yani kişi cennete ameliyle girer, dünyada gördüğü izzet ve hürmetle; soy ve sopunun yüceliğiyle girmez.

HİKÂYE

Esmaî isminde bir kişi anlatıyor: Hacca gittim. Bir gece ayın aydınlığında Kâ’be’yi tavaf ediyordum. Bir ses işittim. Baktım saçını ikiye ayırmış, güzel bir genç, Kâ’be’nin örtüsüne yapışmış ağlıyor ve şöyle niyaz ediyordu:

“Ey benim yüce Rabbim! Bütün gözler uyudu. Yıldızlar battı. Sen uyanıksın. Bütün mahlukatı gözetiyor, işlerini yapıyorsun. Sana malumdur ki bütün padişahlar kapılar yaptılar. Bu kapıları gece bekçileri beklemektedir. Ama senin kapın ihtiyaç sahiplerine açıktır. Ben aciz, miskin kulun kapına dilenmeye geldi. Rahmetine sığınıyorum. Ben zayıf kulunu bağışla. Günahlarımı affet. Kereminden mahrum eyleme. Ümidim sensin. Günahlarımı bağışla. İhtiyaçlarımı gider. Azığım çok az, yolum uzak. Azığımın azlığına mı ağlayayım? Yolumun uzaklığına mı ağlayayım? Amellerim çok çirkin. Halk içinde benim gibi günahkar yok. İlâhi! Beni cehennem ateşine yandırır mısın? Ümidim nereye varır? Seni sevmem nereye varır?”

Genç bu şekilde dua ederken düştü. Aklı başından gitti. Yaklaştım baktım ki o Hz. Ali’nin (r.a.) oğlu Hz. Hüseyin’in (r.a.) oğlu imiş. Başını kaldırdım. Dizimin üstüne koydum. Ağlamaya başladım. Gözyaşlarım yanağına damladı. Bu sırada kendine gelerek:

“Beni kendi halimle başbaşa bırakmayan kimdir?” dedi. Ben de:

“Ey benim Seyyid’imin oğlu! Benim. Niçin ağlıyorsun? Niçin kederleniyorsun? Sen Peygamber soyundansın. Deden Muhammed Mustafa’dır sallallâhu aleyhi ve sellem. Yarın kıyamet gününde şefaat edecektir. Sana da şefaat eder.” dedim. Bana:

“Ey Esmaî! Hak Teâlâ cehennemi günahkarlar için, cenneti de salihler için yarattı. Günahkar olan cehenneme girer. Bir kimse Kureyş sülalesinden padişah dahi olsa, Allah’a (c.c.) itaat ederse cennete girer. Kim de Habeşli bir köle dahi olsa Allah’ın kelamı olan فَإِذَا نُفِخَ فِى الصُّورِ فَلاَ أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلاَ يَتَسَائَلُونَ ‘Sura üfürülüp kıyamet koptuğunda insanlar birbirine hısım ve akraba olmadığı gibi, birbirlerini tanımazlar da.’[2] Herkes başının derdine düşer.” dedi.

NASİHAT

Azizler! Bu genç gibi soyu tertemiz olan bir veli kıyamet korkusundan ağlarsa, sen bu kadar günah ile gaflettesin. Hz. Allah’a ne cevap verirsin? Onun azabından emin olmak istersen, günahlarına tevbe et, ibadete meşgul ol ki Allah sana merhamet etsin.

Darîr Mustafa Efendi, 100 Hadis 100 Hikâye (Haz. Doç. Dr. Selahattin Yıldırım-Dr. Necdet Yılmaz), İstanbul: Dârülhadis, 2007, s. 95-96.

[1]      Sahihtir. İbn Hibban, hadisin Buhârî ve Müslim’in şartlarına uygun olarak sahih olduğunu söylemiş, Tirmizî ise daha uzun şekliyle verdiği hadis için şunları söylemiştir: “Bu hadisi Âsım İbn Recâ b. Hayve’den öğreniyoruz; bence bu muttasıl değildir. Bu hadis, Âsım b. Recâb-Hayve-Velîd b. Cemîl-Kesîr b. Kays-Ebüdderdâ yoluyla da rivayet edilmektedir. Bu tarikle gelen rivayet Mahmûd b. Hidaş tarikiyle gelen rivayetten daha sahihtir. Buhârî’nin sahih olan görüşü de budur. Hadisin geçtiği kaynaklar için bk. Buhârî, İlim 10; Müslim, Zikir 38; Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19; İbn Mâce, Mukaddime 17; Dârimî, Mukaddime, 32; İbn Hibbân, Sahih, I, 284, 285; İbn Ebî Şeybe, Musannef, V, 284; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 252, 325, 407; Hâkim, el-Müstedrek, I, 88; Bagavî, Şerhu’s-Sünne, I, 282; İbn Abdi’l-Berr, Câmiu Beyâni’l-İlm, s. 13; Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, II, 224.

[2]      Mü’mimûn, 23/101.