عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم “الْمُؤْمِنُ غِرٌّ كَرِيمٌ وَالْفَاجِرُ خِبٌّ لَئِيمٌ “
ANLAMI: Ebû Hüreyr’den (r.a) rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mü’min kişi saf ve kerem sahibidir. Fâcir (bozguncu) insan ise leîm (alçak) ve cimridir.” (Kaynak: Ebû Dâvûd, Edeb 5; Tirmizî, Birr 41; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 394.)
AÇIKLAMA: Mü’min ile fâcirin ahlâk ve karakterlerini çok ince çizgilerle belirleyen hadisimiz, nebevî beyanlar arasında az sözle çok anlam ifade eden (Cevâmiu’l-Kelim) hadislerden biridir. Bu mühim hadisin izahı bir yana, Türkçe karşılığını tam olarak vermek dahi oldukça zor bir iş. Bunu yapabilmek için Ahmet Naim olmak gerekir kanaatimce. Bizde öyle yaptık. Arapça kelimelerin Türkçe karşılığını vermede son derece başarılı olan merhum Ahmet Naim Bey’in “Tecrid-i Sarîh Tercimesi”ne müracaat edip tercümeyi ona göre yaptık. Bu ufak girizgahtan sonra şimdi hadisimizin açıklamasına ve vermek istediği derse geçebiliriz.
İbni Esîr’in açıklamasına göre hadisten anlaşılması gereken şudur: “Mü’min hilekâr ve düzenbaz olmaz. Ancak mülayimliği ve itimat sahibi olması sebebiyle bazan aldanıp tuzağa düşer.” Şöyle bir soru akla gelebilir. Mü’min akıllı ve uyanık olmak durumunda değilmidir? Aldatmamak ve aldatılmamak onun temel vasıflarınadan olması gerekmiyormu? Hem bu hadis: “Mü’minin ferasetinden korkun. Çünkü o, Allah’n nuru ile bakar” hadisiyle çelişki içermiyormu? (إَتَّقُوا فِراَ سَةَ الْمؤْمِنِ فَإِنَّهُ يَنْظُرُ بِنُورِ اللهِ Tirmizî, Tefsîr, 16/6) Hayır, çelişki sözkonusu değildir. Zekeriyâ Kandehlevî’nin de dediği gibi bu iki hadisin arasını şöyle telif etmek mümkündür: Bu hadis avam mü’minler hakkındadır. Ferâsetin öneminden bahseden diğer hadis ise basiret sahibi olan hassas mü’minler hakkındadır. Ayrıca bu hadisin: “Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz” (لا يُلْدَغُ المُؤْمِنُ مِن جُحْرٍ واحِدٍ مَرَّتَيْنِ Müslim, Zühd, 12) hadisine aykırı olduğu da söylenemez. Çünkü bir defa aldanmak başka, ikinci defa aldanmak daha başkadır.
HİKÂYE: SİZCE HANGİSİ DAHA AYI!
Hadisimize uygun olarak şeytan dağında yaşanmış bir olayın hikâyesini arz edeceğiz: Şeytan dağı Doğu Karadeniz kıyı dağlarında Rize İspir arasında; Verçenik dağının güneybatısında; 3 250m. Rize İspir yolu bu dağın batısında yüksek bir geçitten aşarak Doğu Anadolu’nun yukarı Fırat bölümünde, Kiğı kasabasının kuzey doğusunda yükselir. Arz edeceğimiz hikâye bu dağda geçmiştir. Bu dağın yolu çetin ve oldukça sarptır. Başka yerlere ulaşmak için bu dağın tek patika yolunu geçmek gerekmektedir. Bir köylü vatandaş şeytan dağında yolunu şaşırır. Karlı tipili bir havada yoluna devam etse uçuruma düşecek, dağda kalsa soğuktan donacaktır. Şaşkın şaşkın sağa-sola bakınırken bir mağara gözüne ilişir. Ayı tarafından parçalanmayı göze alarak belki de sağ kalacağı ümidiyle mağaraya girer. Ayı, yaratıcısının kendisine bahşetmiş olduğu sığınanı koruma içgüdüsüyle bu köylüyü inine kabul eder, onu güçlü kolları arasına alıp ısıtır ve kendisine hiçbir zarar vermez. Ayı’nın misafirperverliği sayesinde vahşet dolu şeytan dağında donarak ölmekten kurtulan adam, sisli havanın dağılmasıyla sabahın aydınlığında yoluna devam edip köyüne sağ-salim ulaşır. Başından geçen bu korkunç olayı etrafına toplanmış olan komşularına anlatır. Mağarada bir Ayı’nın olduğunu haber verir. Köylüler silahlanıp dağa çıkarlar ve Allah’ın yeryüzüne indirmiş olduğu yüzde bir rahmetini eseri olarak kendisine sığınan insanı güçlü ve vahşî kullarıyla sarıp donmaktan kurtaran Ayı’yı öldürerek postunu satıp birkaç kuruşluk dünyalık elde ederler. Şimdi sizce inindeki Ayı mı, onun ölümüne sebep olan insan azmanı Ayı mı daha ayıdır?