Hayatı

İzzeddin ve Emînüddin lakabıyla anılan İbn Melek’in asıl adı Abdüllatif babası ise Abdülaziz’dir. Daha çok “Melek’in oğlu” anlamına gelen İbn Melek veya onun Farsça karşılığı olan Ferişteoğlu lakabı ve er-Rûmî nisbesiyle tanınmıştır. Ünlü seyyah İbn Batuta’nın 732/1332 senesinde Anadolu’ya yaptığı seyahat sırasında, Abdüllatif’in babası Kadı İzzeddin ile karşılaşmış ve bu zâtın fazilet sahibi bir kişi olduğunu, “Firişte” diye tanındığını kaydetmiştir. Muhaddisimizin İbn Melek veya Ferişteoğlu diye tanınmasının sebebi de babasının bu lakapla anılmasından kaynaklanmalıdır.

Ailenin aslen Türkistanlı olduğunu, İbn Melek’in babasının, Aydınoğullarının özel daveti üzerine Türkistan’dan Aydınoğulları Sancağı’na geldiğini kaydeden Seyyid Bey, İbn Melek’in, kendisinin de büyük dedelerinden olduğunu belirtmektedir. 

İlmiyyeye mensup bir aile ortamında yetişen İbn Melek, ilk eğitimini babasından aldı. Manisa Saruhan Medresesi’nde ilim tahsilinde bulunduğunu, XVII. yüzyıl seyyahlarımızdan Evliya Çelebi’nin, bu medresede halen ziyaret edilen bir hücresinin olduğunu haber vermesinden anlıyoruz. Bilahere, Aydınoğlu Mehmed Bey’in şehzadeleri olan İsa Çelebi, Selim Çelebi ve Hızır Şah’a hocalık yaptı. Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından Tire’de yaptırılan ve İbn Melek diye meşhur olan medresede müderrislik yaptı. Bölgenin Yıldırım Bayezid zamanında Osmanoğlulları idaresine geçmesi üzerine medresedeki görevini devam ettirdi. 

Doğum tarihini tesbit edemediğimiz İbn Melek’in ölüm tarihi de ihtilaflıdır. Kaynaklar onun vefat tarihi olarak, 793/1391, 797/1395, 801/1398-99, 820/1417 ve 821/1417 senelerini vermektedir. Tire Necip Paşa Kütüphânesi’ndeki (nr. 200) müellif hattı Şerhu Menâri’l-envâr 821/1418 yılında yazıldığına göre İbn Melek’in bu tarihten sonra vefat etmiş olduğu anlaşılır. İsmiyle meşhur olan medresenin avlusunda medfundur.

Timur’un Tire’ye gelişi sırasında yanında bulunan Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413) ile görüşmüş olan İbn Melek, Tire’de bir bedesten yaptırmış ve çeşitli vakıflar kurmuştur. 

Taşköprizâde’nin İbn Melek hakkında, “Tasavvuf ilmine dair yazdığı güzel bir kitabını gördüm ki, bu eser, onun tasavvufdan büyük bir haz aldığına delildir” demektedir. Müstakimzâde onu Sûfî nisbesiyle anmakta, Bursalı Mehmed Tahir de, tasavvuf yolunun saliklerinden olduğunu bildirmekte ve İstanbul’da Aksaray civarında Sofular Mahallesi’nde adına sonradan bir taş dikildiğini kaydetmektedir.

İbn Melek’in Hurûfî olup bu anlayışa dair eserler kaleme almış olan Abdülmecid isminde bir kardeşi Muhammed ve Cafer isminde ilmiyyeye mensup iki oğlu ve Abdurrahman isminde bir torunu vardır. Abdülmecid isminde bir oğlunun daha olduğu kaynaklardaki çeşitli kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Eserleri

İbn Melek’in hadis, fıkıh, tasavvuf ve lügata dair eserler vermiştir. Biz burada İbn Melek’in eserlerininn bir listesini verdikten sonra, hadisle alakalı kaleme aldığı ve büyük bir itibar görerek medreselerde ders kitabı olarak okutulan Mebâriku’l-ezhâr fî şerhi Meşâriki’l-envâr isimli eseri üzerinde duracağız.

  1. Şerhu Menâri’l-envâr.
  2. Şerhu Mecmai’l-bahreyn.
  3. Firişteoğlu Lugatı.
  4. Şerhu’l-Vikâye.
  5. Şerhu Tuhfeti’l-mülûk.
  6. Bedrü’l-vâizîn ve zuhrü’l-âbidîn.
  7. Mebâriku’l-ezhâr fî şerhi Meşâriki’l-envâr.

Mebâriku’l-ezhâr fî şerhi Meşâriki’l-envâr

Meşârikü’l-envâr’ın yazarı, İmam Sağânî diye bilinen Radiyyüddin Hasan b. Muhammed el-Sağânî’dir (ö. 650/1252). Eser Buhârî ve Müslim’deki hadislerin senedleri ve tekrarları çıkarılmak suretiyle oluşturulmuş olup 2250 civarında hadisi içermektedir. Esere birçok şerh yazılmışsa da en meşhuru İbn Melek’e ait olanıdır. Eserin kütüphânelerdeki çok sayıda yazma nüshası bulunmakta olup, müteaddit defalar da basılmıştır (İstanbul 1287, 1303, 1306, 1309, 1311, 1314, 1315, 1328, 1329; nşr. Eşref b. Abdülmaksûd, I-III, Beyrut 1415/1995). 

Mebâriku’l-ezhâr fî şerhi Meşâriki’l-envâr’da Şerhedilen hadislerin 1050’si Buhârî ile Müslim’in ittifak ettikleri hadislerdir. Buhârî’den alınan hadisler (خ), Müslim’den alınan hadisler (م), her ikisinin ittifak ettiği hadisler de (ق) harfi ile gösterilmiştir. Eser bâblara göre tasnif edilmiş ve 12 bâbtan oluşturulmuştur. Her bâb da kendi arasında fasıllara ayrılarak her fasılda, bir harf veya kelime ile başlayan hadisler bir araya toplanmıştır.

İbn Melek, eserinin mukaddimesinde şerhinin telif sebebini açıklarken şunları kaydeder: “Meşârik, en güzel şekilde tertip edilmiş, vazıh üslubuyla emsallerini geride bırakacak, kendisiyle övünülen bir kitaptır. Eser, lüzumlu ve faydalı olan bilgileri ihtiva etmektedir. Bu özelliğinden ötürü de kuşluk vakti güneşin parladığı gibi parlayarak meşhur olmuştur. Eser üzerine yapılan şerhlerin bir kısmı anlaşılamayacak kadar kısa olduğu gibi bir kısmı da gâyeyi aşacak kadar uzundur. İbâresindeki kapalılıkları ve gizli kalmış nüktelerini açıklayan orta halli bir şerh yazmak için istihare ettim. Daha sonra ileri gelen talebelerimden birinin ders esnasında teşviki beni bu şerhe başlamaya mecbur etti. Eserime Mebârikü’l-ezhâr fî şerhi Meşâriki’l-envâr adını verdim. Allah’dan bu işi kendi katında güzel bir makam sahibi olmam için sebep kılmasını ve insanların bu kitaba gönül vermelerini istedim. Kitap tamamlanınca insanlar ona yöneldiler.”

İbn Melek şerhine önce hadislerin farklı rivayetlerini, Buhârî ile Müslim’in ayrıldıkları noktaları, şayet varsa hadislerdeki kelime farklılıklarını izah ederek başlar. Zaman zaman “Şayet sen şöyle dersen…”, “Biz de deriz ki…” şeklinde mukadder sorular sorarak meseleleri tartışır. Ancak bazan (قال الشيخ الشارح) tabiri ile bazı farklı görüşleri verir ve peşine (اقول) “Ben de derim ki…” diye söze başlayıp o görüşü reddeder. Bu tabirden kimi kasdettiği kesin olarak anlaşılamamaktadır. Hadisi rivayet eden sahabenin isminin ilk geçtiği yerde, kısaca hayatını, ne kadar hadis rivayet ettiğini ve bu hadislerden ne kadarının Buhârî ile Müslim’de yer aldığını belirtir. Hadislerin anlaşılması için, sarf ve nahiv yönünden tahlillere girer, zaman zaman lügat, tarih ve tefsir kitaplarından nakillerde bulunur. Günlük hayatı ilgilendiren hususlarla ilgili hadislerin izahlarına daha fazla yer verdiği gözlemlenmektedir. Yaptığı izah ve şerhlerde müellifin fıkhî yönü hemen göze çarpmaktadır. Bir mesele hakkında önce Hanefî mezhebinin görüşünü vermekte, şayet farklılıklar varsa, diğer mezheblerin görüşlerine de işaret etmektedir. İtikâdî konularda, Ehl-i Sünnet’in görüşünü zikrettikten sonra, Mutezile mezhebine bazen atıfta bulunup geçmekte, bazan kısa da olsa meseleyi tahlil etmektedir.

Taşköprizâde’nin, sayılamayacak kadar ince ve güzel nükteleri ile bir çok faydaları ihtiva ettiğini söylediği, İbn Melek’in bu eseri, başta bizzat kendisi tarafından medresede okutulduğu gibi sair ulemâ tarafından büyük itibar görmüş ve medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. 

Meşârikü’l-envâr’a şerh yazan bir başka âlim Hayreddin Hızır b. Mahmud el-Atûfî’dir (948/1541). Bu zât şerhinden başka, Meşârikü’l-envâr’dan seçtiği 24 hadisi de el-Enzâr ismiyle Arapça olarak ayrıca şerhetmiş ve bu şerhin girişinde, “İbn Melek’in Meşârikü’l-envâr’a yaptığı şerhe Mebârikü’l-ezhâr denildiğini, bu şerhin gayet açık, faydalı yeterli bir eser olduğunu, ondan istifade ettiğini, onun güzel sözleriyle kendi sözünü karıştırdığını, noksanını onun kemalatıyla giderdiğini” söylemektedir.

Bu denli kabul gören eser üzerine, sonraki dönemlerde haşiyeler de kaleme alınmıştır. Bu haşiyeler şunlardır: 

  1. Vahyîzâde diye meşhur olan Muhammed b. Ahmed el-İznikî’nin (ö. 1018/1609) haşiyesi.
  2. İbrahim b. Ahmed’in Sevâibü’l-efkâr ismiyle yazdığı haşiyesi.
  3. Bergamalı İbrahim b. Mustafa el-Hanefî (ö. 1014/1605), Meşârikü’l-envâr’ın kendisini yaptığı gibi (Merâfikü’l-ahyâr fî tertîbi Meşâriki’l-envâr), İbn Melek’in şerhini de fasıl ve bâba göre yeniden tertip etmiş ve eserine de Envârü’l-bevârik fî tertîbi Şerhi’l-Meşârik ismini vermiştir. Bergamalı İbrahim eserin mukaddimesinde Meşârikü’l-envâr hakkında genel bilgi verdikten sonra, bu kaynağa müracaat edenlerin istifadesini kolaylaştırmak amacıyla, onu Mesâbîhu’s-sünne tarzında her babın hadislerini “sıhah” ve “hısan” diye ikiye ayırarak yeniden düzenlediğini kaydeder.
  4. Derviş Ali b. Muhammed el-Bosnevî (ö. 1007/1598-99) tarafından kaleme alınan haşiye. Bu eser, Ekmeleddin Bâbertî (ö. 786/1384) ve İbn Melek tarafından yazılan şerhlerin haşiyesidir.

Bu yazı Dârülhadis Araştırma Projeleri kapsamında yayın hazırlıkları halen devam etmekte olan “Osmanlı Muhaddisleri Ansiklopedisi” başlıklı çalışmadan alınmıştır.