KUTBUDDİN el-İZNİKÎ
(821/1418)

Hayatı

İsmi Muhammed, lakabı Kutbuddin ve babasının adı Muhammed olan[1] âlimimiz İznikli’dir. İznik’te doğdu. Tahsilini memleketinde tamamladı. Hasan Paşa b. Alâeddin Esved[2] ve Molla Fenârî gibi devrin ileri gelen âlimlerinden ders aldı. Eşrefoğlu Rûmî’nin sohbetlerinde bulundu. İznik Orhan Gazi Medresesi’nde hocalık yaptı. 8 Zilkâde 821/Kasım 1418’de vefat etti.[3] Türbesi, İznik Yeşil Cami ile Nilüfer Hatun imareti arasında bulunmaktadır.[4]

Kutbuddin Muhammed el-İznikî şer’î ve aklî ilimlerde son derece iyi yetişmiş dirayetli bir âlim ve olgun kişiliğe sahip bir sûfîdir.[5]

Timur İzmir’i fethettikten sonra, Foça’nın da Timur’un hakimiyetini tanıması üzerine, Yıldırım Bayezid’in oğlu İsa Çelebi, Kutbuddin el-İznikî’yi, Timur’a elçi olarak kemer, külah ve çeşitli hediyelerle göndermiş ve onun vasıtasıyla itaatini arz etmiştir.[6]

İznikî, Timur ile yaptığı görüşmeleri esnasında ona karşı da dirayetini göstermiştir. Şöyle ki: Timur ile görüştüğünde, “Haram olan kanı döküp Allah’ın kullarını öldürmekten vazgeçmen gerekir” diyerek onu sert bir dille azarlamış, buna karşılık huzurunda övünmeye devam eden Timur’a, “Sen akıllı değil, cahil birisin, şeytanın özelliklerinden olan gurur sende bulunmakta” demiş ve Timur bu söz karşısında sükut etmiştir.[7]

Taşköprizâde, Kutbuddin el-İznikî’nin İznik’te doğduğunu söylemesine rağmen,[8] âlimimizin oğlu Muhammed Muhyiddin’in ifadesine göre Nekid’de[9] doğmuş ve İznik’te yaşamıştır.[10]

Eserleri

Dönemine göre iyi bir eğitim gören Kutbuddin İznikî çeşitli alanlara dair kitaplar kaleme almıştır. Eserlerinin bazılarını Türkçe yazarak, bu dilin konuşma dili olması yanında yazı dili hüviyeti kazanmasına da katkıda bulunmuştur. Fıkha dair Mukaddime adlı eseri, Osmanlılar’da bu sahada yazılmış ilk eserler arasında yer almaktadır.[11] Kutbuddin Muhammed İznikî’nin eserleri zaman zaman oğlu Kutbuddinzâde’nin eserleri ile karıştırılmıştır. Tesbit edebildiğimiz eserleri şunlardır:[12]

  1. Tefsîru Kutbuddin.[13]
  2. Mukaddime.[14]
  3. Mürşidü’l-müte’ehhilîn.[15]
  4. Zâdü’l-meâd fi’l-fürû’i ve’l-ahlâk.[16]
  5. Telfîkâtü’l-Mesâbîh (Tevfîkâtü’l-Mesâbîh).

Telfîkâtü’l-Mesâbîh (Tevfîkâtü’l-Mesâbîh)

Müellifin hadisle ilgili olarak tesbit edebildiğimiz tek eseri Telfîkâtü’l-Mesâbîh’dir. Müellifimiz tarafından Ebû Muhammed Muhyissünne el-Ferrâ el-Begavî’nin (ö. 516/1122), güvenilir hadis kaynaklarından senedlerini çıkararak seçtiği hadisleri önce konularına göre sonra da her bâbı kendi arasında sahih ve hasen hadisler olmak üzere ikiye ayırdığı, 4719 adet hadis ihtiva eden ve İslâm âleminde büyük bir şöhret kazanan[17] aynı zamanda Osmanlı medreselerinde de ders kitabı olarak okutulan Mesâbîhü’s-sünne adlı eserine yazılan şerhtir.[18] Bu şerhin ismi bazı yazma nüshalarda ve kaynaklarda Telfîkâtü’l-Mesâbîh,[19] bazılarında da Tevfîkâtü’l-Mesâbîh olarak[20] kaydedildiği görülmektedir.

Bu eser bazı kaynaklarda müellifin oğluna nisbet edilmişse de,[21] Kutbuddin Muhammed İznikî’ye ait olduğu bizzat oğlu Kutbuddinzâde Muhyiddin tarafından eserlerinde bildirilmiştir.[22]

Telfîkâtü’l-Mesâbîh, Mesâbîhü’s-sünne’nin kısa bir şerhidir. Müellif mukaddimede şöyle demektedir: “Tefsir ve hadis ilmi en önemli ilim ve en yüce bilgilerdir. Çünkü dünyevî hükümler ve dînî meseleler bu iki ilim üzerine bina edilmiş ve bu iki temel ilimden çıkarılmıştır. Buna rağmen, zamanımızın alimleri bunları tahsile gereken önemi vermeyip daha çok alet ilimleriyle uğraşmaktadırlar. Halbuki zaruret miktarı alet ilminden öğrendikten sonra dini ilimlerin öğretilmesi ve öğrenilmesi gerekir. Ulemamız tefsir ve hadis ilminde sema yoluyla öğretimi şart koşmuşlardır. Akli ilimlerde böyle bir şart yoktur. Dini ilimlerdeki bu şartlara rağmen, ilahi ve Nebevi nassları anlamada ve aralarını uzlaştırmada alimler müşkillerle karşılaşmışlar ve farklı görüşler ortaya koymuşlardır… Bu fakir de, Mesâbîh’i okutma görevini üstlendiğinde bu zorluklarla karşılaştı. Dersi dinleyenlerin isteklerine icabet ederek takrir mahiyetinde şerhe başladı. Naslar arasındaki tearuzu giderirken ve onları uzlaştırırken güçlü ve sağlam kaideler zikretti. Ta ki zahirde görülen ihtilaflar giderilsin.”

Mukaddimeden sonra esere İman bâbı ile başlamış ve hadisleri doğrudan Resûlullah’a (s.a.v.) nisbet ederek zikretmiştir. Uzun hadislerde ise kısaltmalar yaparak yalnızca konuyla ilgili kısımları almıştır. Bir veya birkaç hadis zikrettikten sonra açıklamalara geçmiştir. Müellif lafızları açıklamaktan ziyade naslar arasında uyum sağlamaya ve onları bir bütün haline getirmeye çalışmıştır.

———————————————————————————————————————–

Bu yazı Dârülhadis Araştırma Projeleri kapsamında yayın hazırlıkları halen devam etmekte olan “Osmanlı Muhaddisleri Ansiklopedisi” başlıklı çalışmadan alınmıştır.

[1]           Keşfü’z-zunûn, II, 1699; Mecdî, Şekâik Tercümesi, 59; Müstakimzâde, Mecelle, 356a; Mu’cemü’l-müellifîn, XI, 191; Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, 70.

[2]           Mecdî, Şekâik Tercümesi, 59.

[3]           Mecdî, Şekâik Tercümesi, 59. Ayrıca bk. Şemseddin Sâmî, Kâmûsu’l-a’lâm, V, 3672; Hediyyetü’l-ârifîn, II, 184.

[4]           Yusuf Ziya Öksüz, “Kutbuddin İznikî”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, M. Tayyib Okiç Armağanı, Ankara 1978, 225; Recep Cici, Osmanlı Dönemi İslam Hukuku Çalışmaları, 89. Bk. Osmanlı Müellifleri, I, 144.

[5]           Bk. eş-Şekâik, 34; Mecdî, Şekâik Tercümesi, 57; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-Tevârîh, II, 416; Osmanlı Müellifleri, I, 144.

[6]           Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 318.

[7]           eş-Şekâik, 34-35; Mecdî, Şekâik Tercümesi, 57; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-Tevârîh, II, 416; Osmanlı Müellifleri, I, 144. Ayrıca bk. Ramazanzâde, Tevârîh-i Âl-i Osman, Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 617, vr. 68b.

[8]           eş-Şekâik, 34.

[9]           Nekid ismi bugünkü Niğde ile aynıdır. İlk defa Nakida veya Nekide şeklinde geçen bu ismin Nikde şeklinde yazılışı on dördüncü asra kadar uzanır. Nikde veya Nigde şeklinde okunan bu kelime Cumhuriyet’ten sonra Niğde şeklinde telaffuz edilmiştir. (Bk. Besim Darkot, “Niğde”, İA, 254).

[10]          Kutbuddinzâde Muhyiddin, Şerhu Hadîsi ihticâci Âdem ve Mûsâ, Süleymaniye Ktp., Ragıb Paşa, nr. 692, 227a. Ayrıca bk. Mu’cemü’l-müellifîn, XII, 81. Oğlu Muhammed Muhyiddin Terâvîh Risâlesi’nde (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, 1802, vr. 88b) “Kürdî” nisbesini de kullanmaktadır.

[11]          Cici, a.g.e., 89.

[12]          Eserleri için bk. Mecdî, Şekâik Tercümesi, 59-60; Osmanlı Müellifleri, I, 144; Brockelmann, GAL Supll., II, 315; Mu’cemü’l-müellifîn, XI, 191; Cici, a.g.e., 89-95.

[13]          Keşfü’z-zunûn, I, 457; Abay, a.g.t., 77.

[14]          Fıkha dair olan ve fıkhî meseleleri tasavvufî bir bakış açısıyla ele alan bu eserin çeşitli isimleri ve tanıtımı için bk. Cici, a.g.e., 89-93.

[15]          Kitabın tanıtımı için bk. Cici, a.g.e., 93-95.

[16]          Recep Cici, bu kitabın Mukaddime ile aynı olmasını tahmin etmektedir (a.g.e., 89, 234 nolu dipnot).

[17]          Bk. Mevlüt Güngör, “Begavî, Ferrâ”, DİA, V, 340.

[18]          Keşfü’z-zunûn, II, 1701; Mecdî, Şekâik Tercümesi, 59; Mu’cemü’l-müellifîn, XII, 81.

[19]          Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 1125, kitabın zahriye kısmında ve vr. 264a’daki ferağ kaydında. (Bu yazmanın müstensihi Muhammed b. Halil olup 855/1451 Senesinde istinsah edilmiştir.). Ömer Rıza Kehhale (Mu’cemü’l-müellifîn, XI, 191) de bu eseri Kutbuddin İznikî’nin oğlu Kutbuddinzâde Muhyiddin’e nisbet etmekle birlikte ismini Telfîkâtü’l-Mesâbîh şeklinde kaydetmiştir.

[20]          Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 476, kitabın zahriye kısmında. Bursalı Mehmed Tahir de bu eseri Kutbuddin İznikî’nin oğlu Kutbuddinzâde Muhyiddin’e nisbet etmekle birlikte ismini Tevfîkâtü’l-Mesâbîh şeklinde kaydetmiştir (Osmanlı Müellifleri, I, 160).

[21]          Bk. Osmanlı Müellifleri, I, 160.

[22]          Kutbuddinzâde Muhyiddin, Şerhu Hadîsi ihticâci Âdem ve Mûsâ, Süleymaniye Ktp., Ragıb Paşa, nr. 692, 227a.