Hayatı

Asıl ismi Ahmed olan âlimimiz, Mahmud isminde bir zâtın oğlu olub,[1] Şihâbüddin lakabı ile meşhur olmuştur. Sivas eşrafından bir zâtın âzatlı kölesi olduğu ve bu şehirde yetiştiği için Sivâsî, bilahare Ayasuluğ’a[2] (Selçuk) yerleştiği için de Ayasluğî nisbesiyle tanınmıştır. Sivâsî nisbesi çok daha yaygındır. Küçük yaşından itibaren zamanının alimlerinden ilim tahsilinde bulunarak yaşıtları arasında sivrildi. Daha sonra Zeyniyye Tarikati’nin kurucusu Zeyneddin Hafî’nin (ö. 838/1434-35)[3] ileri gelen halifelerinden Mehmed Efendi’ye intisap etti. Şeyhi ile beraber Ayasuluğ’a gitti. Burada tedris ve irşad faaliyetlerinde bulundu. Aydınoğlu tarafından kendisine büyük ikramlarda bulunuldu. Gördüğü bu iltifatlar karşısıda Ayasuluğ’a yerleşti.[4]

Şihâbüddin Ahmed es-Sivâsî’nin hayatının safhaları kaynaklarda ayrıntılı olarak belirtilmemiş, vefatı için de çeşitli tarihler verilmiştir. Gerek doğup büyüdüğü Sivas gerekse bilahare yerleşip ömrünün sonuna kadar yaşadığı Ayasuluk beylikler devrinin önemli merkezlerinden olan şehirler olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca bu dönem siyasî ve idarî yönden istikrarsız bir zaman dilimidir.

Müellifimizin’in vefat tarihi için Taşköprizâde, Mecdî Efendi ve Hoca Sadeddin Efendi 780/1378 senesi civarını,[5] Kâtip Çelebi 803/1400-1401’i,[6] Bursalı Mehmed tahir ise gördüğünü söylediği kabir taşı kitabesinde kayıtlı olan 860/1456’yı verir.[7] Ömer Rıza Kehhale bir yerde 803/1400-1401 tarihini verirken[8] bir başka yerde de 780/1378’i kaydetmiştir.[9] Müstakimzâde Süleyman Sadeddin Efendi, Taşköprizâde Ebulhayr Ahmed Efendi’nin, müellifimizi Bayezid devri âlimlerinden saydığını ve “harâb” kelimesinin karşılık geldiği 803/1400-1401 tarihinde vefat ettiğini kaydettiğini zikretmektedir[10] ki, gördüğümüz nüshalarda Taşköprizâde, Sivâsî’nin vefat tarihinin, bilakis 780/1378 tarihi hudûdu/civârı olduğunu belirtmektedir. Ancak burada kullandığı “civârı” ifadesi tam tarihi göstermediği gibi başka eserlerinde de 803/1400-1401 tarihini verme ihtimali vardır. Müstakimzâde’nin Taşköprizâde’ye dayanarak verdiği bu tarih ile Kâtip Çelebi’nin verdiği tarihin aynı olması bu tahminimizi kuvvetlendirmektedir.

Ramazanzâde ise Tevârîh-i Âl-i Osman adlı eserinde Sultan Yıldırım Bayezid devri ulemâsından olarak gösterdiği bu şahsın vefat tarihini 880/1475[11] olara vermektedir ki bir zuhul olduğu muhakkaktır.

Kaynakların verdiği bilgiye göre âlimimiz şeyhi ile birlikte Ayasuluk’a (Selçuk) giderek adı geçen beldenin emiri Aydınoğlu ile görüşmüştür. Aydınoğlu’ndan kastedilen Aydınoğlu Mehmed Bey mi yoksa Aydınoğulları Beyliği’nin burada bulunan bir emiri mi olduğu kaynaklarda açık olarak zikredilmemektedir.[12] Aydınoğlu Mehmed Bey 735/1334-35 tarihinde, müellifimizin mensubu bulunduğu Zeyniyye Tarikati’nin kurucusu Zeynedden Hafî de 838/1434 tarihinde vefat etmiştir. Buna göre Şihâbüddin Ahmed Sivâsî’nin Zeynedden Hafî’den önce vefat etmiş olsa bile ki öyle görünüyor Aydınoğlu Mehmed Bey’le görüşme ihtimali zayıftır. Kastedilen “Aydınoğlu”, Mehmed Bey değil başka bir bey olmalıdır. Nitekim Ahmed Subhi Furat’ın eş-Şekâikü’n-nu’mâniye neşrinde bu isim “İbn Âbidîn” şeklinde verilmektedir.[13] Bütün bunlar bize âlimimizin vefat tarihi olarak 803/1400-1401’i işaret etmektedir. Döneme yakın kimseler olarak Taşköprizâde ve Mecdî efendilerin, müellifimiz şayet 860/1456’da vefat etmiş olsaydı bu kadar birbirinden uzak olan iki tarihi karıştırma imkanları olmaması gerekirdi. 860/1456 tarihini ilk defa kaydeden Bursalı Mehmed Tahir’dir. O da kabir taşı kitabesini esas almaktadır. Ancak bu kitabenin sonradan değiştirilme ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır.

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve müellifimizin önemli eserlerinden olan Uyûnu’t-tefâsîr isimli eserinin tanıtımında, bu eserin 850/1446 tarihinde istinsah edildiği ve o tarihlerde müellifin ölmüş olduğu hatimesindeki, “musannif Şeyh Şihabüddin rahimehullahi teâlâ” kaydından da anlaşılmaktadır.[14]

Kaynaklar Şihâbüddin Ahmed Sivâsî’nin Zeyneddin Hafi’nin halifelerinden Mehmed Efendi’ye intisap ettiğini tasavvufî eğitimini ondan tamamladığını ve onunla birlikte Ayasuluk’a yerleştiğini kaydetmektedirler.[15] Ancak müellifimiz Cezzâbü’l-kulûb ilâ tarîki’l-mahbûb adlı eserinde, “Bu miskinlerin en aşağısı olan miskin kul Şeyh Şihâbüddin es-Sivâsî tarikat hırkasını yolgöstericilerin yolgöstericisi Zeyneddin el-Mısrî’den…” diyerek tasavvufî vazifeyi bizzat tarikatın kurucusu olan Zeyneddin Hafî’nin kendisinden aldığını kaydetmektedir.[16] Bu durumu şöyle izah etmek mümkündür: Şihâbüddin Ahmed Sivâsî, Zeyneddin Hafî’nin halifelerinden Mehmed Efendi ile tanışmış, bilâhare kendisiyle görüşmüş olmalıdır. Görüşme Mısır’da olabileceği gibi Herat bölgesinde de gerçekleşmiş olabilir. Eğer bu görüşme doğruysa ki müellifin kendisi bizzat böyle kaydettiğine göre doğru kabul etmeliyiz. Mâverâünnehir kökenli olan müellifimiz Anadolu’ya bir vesile ile köle olarak gelmiş ve memleketinde başlayan ilim ve irfan tahsilini burada özgürlüğüne kavuştuktan sonra devam etmiş, dolayısıyla Zeyneddin Hafî ile olan bağlantısını daha sonra onun halifesi Mehmed Efendi ile sürdürmüş olabilir. Kaynaklardaki ve kendi kitaplarında kullanılan “eş-Şeyh” ifadesinden onun tarikat neşrine kadir yetkili bir insan olduğu da anlaşılmaktadır. Tasavvufa dair kaleme aldığı kitaplar da bu hususa işaret etmektedir.

Şihâbüddin Ahmed Sivâsî’nin kabri Ayasuluk istasyonundan Kuşadası’na giden şosenin sol tarafında bulunmakta olup bölgenin önemli ziyaret merkezlerindendir.[17]

Eserleri

Müellifimiz Şihâbüddin Ahmed Sivâsî’nin ömrü ilim tedrisi, irşad faaliyeti ve kitap telifi ile geçmiştir. Tefsir, hadis, tasavvuf, tarih ve nahivle ilgili eserler kaleme almıştır. Tesbit edebildiğimiz kitaplarına işaret ettikten sonra bunlardan hadise dair olanı tanıtacağız.

  1. Uyûnu’t-tefâsîr li’l-fudalâi’s-semâsîr. Tefsîru’ş-Şeyh diye de bilinen bu eser müstakil bir tefsir olup üzerinde çalışmalar yapılmıştır.[18]
  2. Şerhu’l-Ferâizi’s-Sirâciyye.[19]
  3. Cezzâbü’l-kulûb ilâ tarîki’l-mahbûb. Tasavvufla alakalıdır.[20]
  4. en-Necât min şerri’s-sıfât. Tasavvufla ilgilidir.[21]
  5. Şerhü’l-Misbâh li’l-Matrizî. Nahivle alakalıdır.[22]
  6. Tavzîhu futûhi’l-ervâh fî şerhi Telhîsi’l-Miftâh.[23]
  7. Şerhü Lübbi’l-elbâb. Nahivle ilgilidir.[24]
  8. Riyâzü’l-ezhâr fî cilâi’l-ebsâr.

Riyâzü’l-ezhâr fî cilâi’l-ebsâr

Hadis usûlü ile ilgilidir. Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi koleksiyonu, 728 numarada bulunan eser 52 varaktan ibarettir. 856/1452 tarihinde kaleme alınmıştır.

Eser bir mukaddime, altı bölüm ve bir hatimeden oluşmaktadır.

Mukaddimede, hadis ilminin öneminden bahsedilmiş, bu ilmin şeriatın ve bütün ilimlerin esası olduğu hadislerle de delillendirilerek anlatılmıştır.

Birinci bölümde, hadis ıstılahları ve hadisin sıhhat yönünden kısımları ele alınmış, esas itibariyle hadislerin, sahih, hasen ve zayıf olarak üç kısımdan ibaret olduğu dile getirilmiştir. Hadisin senetteki ittisal ve inkita’a nisbetle kaç kısımdan ibaret olduğu izah edilmiştir. Sahih hadisin meşhur olan yedi kısmı da sayılmıştır. Bütün bunlar için İbnü’s-Salah’dan nakiller yapıldığı görülmektedir.

İkinci bölümde, tahammülü’l-hadis konusu ele alınarak hadis rivayetinin şartları, ravide bulunması gereken hususlar, hadislerin lafzen ve manen rivayeti için izin verilmesi ele alınmıştır.

Üçüncü bölümde, âdâbü’l-muhaddisîn konusu ele alınarak muhaddislerin uyması gereken kurallar, hayatlarından örnekler verilerek açıklanmıştır. Bu kuralların temelinin sahih niyet olduğu, o olmadan diğer âdâbın bir kıymet ifade etmeyeceğine işaret edilmiştir.

Dördüncü bölümde, âdâbü’t-tâlibîn, yani, hadis talebelerinin mutlaka uymaları gereken prensipler ele alınarak ilmin ehemmiyetinden ve sahih niyetin vazgeçilmez bir prensip olduğundan bahsedilmektedir.

Beşinci bölümde, sahabe, tâbiûn ve muhadramûn’un tanınmasıyla ilgili hususlar ele alınmıştır. Sahabenin tarifi üzerinde durulduktan sonra tabakaları on iki olarak zikredilmiştir.

Altıncı bölümde, hadislerin tasnif ve tahriçlerinden bahsedilerek değişik tahriç ve tasnif şekilleri üzerinde açıklamalar yapılmıştır.

Hatimede ise, büyüklerin küçüklerden rivayeti ve şartları, sahabenin çocuklarının (erkek, kadın) kendilerinden rnivayeti ve şartları, akranın akrandan rivayeti, babanın evladından, evladın babasından rivayeti gibi konular ele alınmıştır.

Resûlullah’ın isminin her zikredilişinde salavât getirmenin lüzumundan bahsedildiği bölümde, hadis ezberleme işini kolaylaştırmak için her sabah kuru üzüm yeme gibi bazı tavsiyelere de yer verilmiştir.

————————————————————————————————————————————

Bu yazı Dârülhadis Araştırma Projeleri kapsamında yayın hazırlıkları halen devam etmekte olan “Osmanlı Muhaddisleri Ansiklopedisi” başlıklı çalışmadan alınmıştır.

[1]           Keşfü’z-zunûn, II, 1185; Müstakimzâde, Mecelle, 267a; Mu’cemü’l-müellifîn, II, 172; Brockelmann, GAL Supp., II, 319.

[2]           Ayasluğ veya Ayasuluk, Aydın vilayetinin İzmir sancağına bağlı Kuşadası kazasının küçük bir kasabasıdır (Bk. Şemseddin Sâmi, Kâmûsü’l-a’lâm, I, 506). Antik Efes’in bulunduğu yerde kurulmuş olan ve bugün Selçuk adını taşıyan bu belde Ortaçağ’ların önemli bir dinî ve ticarî merkezi idi. Bir ara Aydınoğullarının önemli merkezlerinden olmuş olan Ayasuluk, XVII. yüzyıldan itibaren İzmir’in gelişmesiyle bu önemini yitirmiştir. (Geniş bilgi için bk. Feridun Emecen, “Ayasuluk”, DİA, IV, 225-227).

[3]           Zeyneddin Hafî, 757/1356’da Havaf’ta doğdu. 838/1434-35’de Herat’tan iki fersah uzaklıktaki Malin köyünde defnolundu. Naaşı daha sonra Dervişâbâd’a oradan da üzerine bir cami inşa edilen Herat’taki İzgâh’a nakledildi. (Bk. D. S. Margoliouth, “Zeynüddin”, İA, XIII, 556).

[4]           eş-Şekâik, 31; Mecdî, Şekâik Tercümesi, 55; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, II, 415; Osmanlı Müellifleri, I, 90; Şemseddin Sâmi, Kâmûsü’l-a’lâm, IV, 2886; Hediyyetü’l-ârifîn, I, 118; Zirikli, el-A’lâm, I, 254; Ayrıca bk. Süllemü’l-vüsûl, I, 39; Ramazanzâde, Tevârîh-i Âl-i Osman, Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 617, vr. 68b; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz), I, 275; Ahmed Rif’at, Lugat-ı Târîhiyye ve Coğrâfiyye, IV, 157; Fikri el-Cezzâr, Medâhilü’l-müellifîn ve’l-a’lâmü’l-Arab, Riyad 1992, III, 747.

[5]           eş-Şekâik, 31; Mecdî, Şekâik Tercümesi, 55; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, II, 415. Ayrıca bk. Şemseddin Sâmi, Kâmûsü’l-a’lâm, I, 506; Ahmed Rif’at, Lugat-ı Târîhiyye ve Coğrâfiyye, IV, 157; Mu’cemü’l-müellifîn, VI, 309; Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, II, 571.

[6]           Keşfü’z-zunûn, II, 1185; Süllemü’l-vüsûl, I, 39. Ayrıca bk. Hediyyetü’l-ârifîn, I, 118; Brockelmann, GAL, II, 294; aynı mlf., GAL Suppl., II, 319.

[7]           Osmanlı Müellifleri, I, 91. Ayrıca bk. Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 275; Zirikli, el-A’lâm, I, 254. Mehmed Süreyya “Sultan Mehmed Han evâhirine yetişdi” ifadesini kullanmaktadır (Sicill-i Osmânî, III, 176).

[8]           Mu’cemü’l-müellifîn, II, 172.

[9]           Mu’cemü’l-müellifîn, IV, 309.

[10]          Mecelle, 267a.

[11]            Ramazanzâde, a.g.e., vr. 68b.

[12]          Mehmed Tahir Bey bu beyin Aydınoğlu Mehmed Bey olduğunu kaydetmektedir (Osmanlı Müellifleri, I, 90).

[13]          eş-Şekâik, 31.

[14]          Fehmi Edhem Karatay, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Arapça Yazmalar Kataloğu, I, 550. Krş. Şükrü Arslan, “Şihâbüddîn es-Sivâsî ‘Uyûnu’t-tefâsîr’indeki Metodu”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 9 (1990), 192-194.

[15]          eş-Şekâik, 31; Mecdî, Şekâik Tercümesi, 55; Şemseddin Sâmi, Kâmûsü’l-a’lâm, I, 506; Osmanlı Müellifleri, I, 90; Sicill-i Osmânî, III, 176.

[16]          Şihâbüddin Ahmed Sivâsî, Cezzâbü’l-kubûb ilâ tarîki’l-mahbûb, Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin, nr. 3257, vr. 169b; aynı müellif, Terüme-i Cezzâbü’l-kulûb, trc. Mehmed Rif’at, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3263, vr. 60a.

[17]          Osmanlı Müellifleri, I, 90; Zirikli, el-A’lâm, I, 254.

[18]          Eserin geniş tanıtımı için bk. Şükrü Arslan, “Şihâbüddîn es-Sivâsî ‘Uyûnu’t-tefâsîr’indeki Metodu”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 9 (1990), 188 vd. Krş. Muhammet Abay, Osmanlı Dönemi Müfessirleri, yüksek lisans tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 1992, 15.

[19]          Eserin geniş tanıtımı için bk. Recep Cici, Osmanlı Dönemi İslam Hukuku Çalışmaları, 163-164.

[20]          Beyazıd Devlet Ktp., Veliyyüddin, nr. 3257 (143b-170b. Eserin girişinde, “Bu risâleyi şeyhimiz allâme Şihâbüddin Ahmed es-Sivâsî tasnif etti” denilmekte, ismini de Cezzâbü’l-kulûb olarak vermektedir. Bölümler halinde oluşturulan kitabın ilk bölümü ilmin fazileti, ikinci bölüm îman, İslâm ve ihsan, üçüncü bölüm zikrin fazîleti, dördüncü bölüm istikâmet ve takvâ, beşinci bölüm yakîn, sıdk, ve lisânı muhafaza etmek, altıncı bölüm hülafâ-i râşidîn ve sahabe, yedinci bölüm Hz. Peygamber ve mûcizeleri, sekizinci bölüm velî ve velîlik, dokuzuncu bölüm Hz. Peygamber’in yaptığı bazı duâlar, onuncu bölüm kalb, tefekkür, ferâset ve ma’rifet, onbirinci bölüm zâhirî ve bâtınî hırka giymek hakkındadır. Sonunda da (169b-170b) müellif kendisinin tarikat hırkasını kimden giydiğini ve silsilesini vermekte bu şekilde eserini sonuçlandırmaktadır.). Eser Mehmed Rif’at tarafından tercüme edilmiştir (Tercüme-i Cezzâbü’l-kulûb, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3263, 42b-62b).

[21]          Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 275. Nüshası için bk. Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4812 (1b-38b).

[22]          Keşfü’z-zunûn, II, 1709; Zirikli, el-A’lâm, I, 254.

[23]          Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 1830 (254 vr.). Kitabın zahriye sayfasında eş-Şekâik’de müellif hakkında yer alan bilgilere yer verildikten sonra “Ben derim ki, eş-Şekâik sahibi bu şerhi görmemiştir. Yine onun Lüb üzerine bir şerhi de vardır. Bende o da bulunmaktadır.” İfadesine yer vermektedir.

[24]          Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, II, 415.