Ölüm istatistikleri açıklandı

Ölüm bahsindeki tavsiyelerden biri de insanın henüz gençlik ve sağlıklı zamanlarında sık sık ölümü hatırlaması hususudur. Bu hatırlama insanın dünyaya dalarak âhiretiunutmasına, bedenî arzular peşinde koşmasına, ihtiras, tamah ve bencilliğe kapılmasına engel olur, onu ibadetlere ve erdemli hayata yöneltir. Nitekim Hz. Ali ölümü hatırlamanın hayırlı işlerin yapılmasına vesile olacağını söylerken Hz. Ömer de ölümü aklından çıkarmamak için yüzüğünün kaşına, “Ey Ömer! Vâiz olarak sana ölüm yeter” ibaresini yazdırmıştı. Ölümü hatırlattığı ve bu şekilde kalpleri yumuşattığı için Resûl-i Ekrem (s.a.v) kabir ziyaretini tavsiye etmiştir. İnsanı yeryüzünde dolaşıp eski kavimlerden kalan harabelere ibret gözüyle bakmaya ve onların âkıbetlerinden ders almaya davet eden âyetlerde de ölümün hatırlanmasına işaret vardır.

Gerçekten de en büyük vaiz ölüm gerçeğidir. Ölüm olmasaydı zalimlere bir şey anlatma imkanımız olmazdı. Nemrutluğa, Firavunluğa, Kârunluğa ve Ebu Cehilliğe özenenler, onların başlarına gelen felaketlerden gerekli dersi alsalardı zulme tevessül etmezlerdi. Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı Hocaefendi’nin harikulade tasvirleriyle söyleyecek olursak şöyle dememiz gerekir: “Geçmişler gelecekler için birer ibret abidesidirler. Üstümüzdeki sema, zalimlerin üzerine o felaketleri döken aynı sema, başımızdaki güneş bir zamanlar Âdların, Semûdların, Nemrutların, Firavunların, Hâmanların, Kârunların saraylarını aydınlatan, sonra da onların harabeleri üzerinde ibret gurupları çizen aynı güneştir. Bir zamanlar isimleri korku ürperişleri ile anılan zalimler ve münkir cebbarlar bir müddet sonra iki avuç toprak saltanatı altında kahrolup gitmişler, arkalarında zulüm hikayelerinden başka bir şey bırakmamışlardır.”

Kendisine vaaz ve nasihatte bulunmasını isteyen Harunerreşid’e Behlül şunları söylemiştir: “Sana nasıl nasihat edeyim? İşte öncekilerin köşkleri ve işte kabirleri! Ey Müminlerin emiri! Allah seni huzurunda bekletip iğneden ipliğe her şeyin hesabını sorduğunda, sen de aç, susuz, çıplak bir halde ve mahşer halkı sana bakıp gülüyorlar iken halin nice olur?”

Şimdi de ölümün sadece düşmanlarımızın değil hepimizin kapısında beklediğini hatırlatan aşağıdaki ibretli hikâyeyi nakledelim:

Hikâye: Düşmanının Kabri Başında ağlayan adam:

Müberred bir dostunun kendisine verdiği bir haberi  şöyle nakleder: “Mekke yolunda bir kabrin başında duran birini gördüm. Kendi kendine bir şeyler söyleniyor ve gözyaşları sakalından aşağıya süzülüyordu. Ne dediğini duymak için kendisine yaklaştım. Ağlaması konuşmasına engel oluyordu. Kendisine seslendim. Uykudan uyanıyor gibi başını bana doğru çevirdi ve ;

-Ne istiyorsun? dedi. Ben:

-Babana mı ağlıyorsun? dedim.

-Hayır, dedi.

-Oğlun için mi ağlıyorsun? diye sordum.

-Hayır, akrabam veya arkadaşım için değil, bunlardan daha özel birisi için ağlıyorum, dedi.

Ben kendisine:

-Bu saydıklarından daha özel kim olabilir? deyince adam:

– Onun kim olduğunu sana söyleyeyim. Bu kabrin sahibi her fırsatta şahsım, malım ve çocuklarım hakkında düşmanlıktan geri kalmayan biri idi. Bir gün ava çıkmış ve bir ceylanı avlamış. Çok usta bir avcı olduğu için fırlattığı ok hayvanı delip ucu dışarı çıkmış. Avını almak için giderken tökezleyip düşmüş, ceylanı delip karşıya geçen okun demir kısmı kalbine girmiş ve ölmüş. Olayı haber alan akrabaları geldiklerinde kendisini de avını da ölü olarak bulmuşlar. Ölüm haberi bana gelince sevinerek süratle kabrinin başına geldim, “hayatında bana ve aileme yapmadığın kötülük kalmadı, işte layığını buldun” diyecektim. Bir anda gözüm başka bir mezar taşına takıldı. Üzerinde şu ibare vardı; ”Biz de ancak onlar gibiyiz. Ne var ki biz onlardan sonra az bir zaman daha (dünyada) kaldık, onlar bizden önce göçtüler.” Bu yazı aklımı başıma getirip gafletten uyanmama vesile oldu.

Bu Hikâyeyi dinledikten sonra adama dedim ki:

– Şehadet ederim ki, üzerine ağladığın kişi, akrabalarından daha çok ağlanmaya layık birisi imiş.”

“Hüsn-i Hatime (Rehberi)” Prof. Dr. Selahattin YILDIRIM İSTANBUL 2022, s 26-28.

 

Aclûnî, II, 112.

Müslim, Cenâiz 106; Ebû Dâvûd, Cenâiz 77; Tirmizî, Cenâʾiz 7.

Yûsuf 12/109; Neml 27/14.

Süleyman Uludağ, Ölüm- Tasavvuf, DİA,34:37

Güzelyazıcı, Fatih Minberinden Müminlere Hutbeler, II, 153-154.

Halid Seyyid Ali, Saydu’l-kalem, Mektebetü dârü’t-türas, Halep, 2005, s. 330