HADİS

عن أبي أمامة أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: من أدان دينا وهو ينوي أن يؤديه أدى الله عنه يوم القيامة

“Kim ödemek niyetiyle bir borç alır da (ödeyemeden ölürse), kıyamet günü Allah (c.c.) onu öder.”[1]

Bu hadiste de borç almada niyyetin önemine dikkat çekil­mek­tedir. İslâm’da kişinin niyeti, bir işi yaparken sahip olduğu düşünce amelinden önde gelir. Bu bakımdan Buharî hazretleri niyyet hadisini Sahih‘ine fatiha yapmıştır. Şüphesiz sabreden alacaklı ahirette bunun mükâfâtını görecektir. Hadisin devamında ödemek amacı olmayan borçlu için kötü bir müjde vardır: “…Kim ödemek niyeti olmaksızın bir borç alır da ölürse, Cenâb-ı Hak kıyamet günü şöyle buyurur: ‘Sen kulumun hakkını almıya­cağımı zannettin.’ Onun iyiliklerinden alınır, diğerinin (alacaklısının) iyiliklerine katılır. İyilikleri yoksa diğerinin kötülük­lerinden bir kısmı ona yüklenir.”

Şu kadar var ki, borçlu bir kimse ölünce geride kalan verese­leri, ölenin malı varsa öncelikle onun borçlarını öderler. Arkada bıraktığı malı yoksa, mirasçıları yine de onun borcunu ödeme imkânına sahip iseler ödeyip, ölüyü rahata kavuştururlar.

HADİS

عن عبد الله بن عمر عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: من فقه الرجل المسلم أن يصلح معيشته. قال: وليس من حبك الدنيا طلب ما يصلحك.

“Müslüman kişinin geçimini iyileştirmek için çalışması onun ince bir dini anlayışa sahip olduğunun göstergelerindendir.” Buyur­dular ki: “Geçimini düzeltmek üzere çalışman, dünya sevgisi (ona bağlılık) anlamı taşıyan davranışlardan değildir.”[2]

Bir kimsenin dini hayatının düzgün olması, helâl yollardan maîşetini temin etmesine bağlıdır. Huşu içinde bir ibadet, ilim tahsi­linde bir takım incelikleri kavrayabilmek için geçimini temin edecek, başkalarına muhtaç olmayacak maddî imkânlara sahip olmasıyla mümkündür.

Mustafa Halebî, Hadisler Işığında Helâl Kazanç Yolları, (hazırlayan Doç. Dr. Nebi Bozkurt), İstanbul: Dârülhadis 2002, s. 49-50.

[1]         Metin müllifin kaynağı olan Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebir (VIII, 242)’den alınmıştır. Aslında metnin devamı vardır. Müellifin verdiği metinde وهو zamiri yoktur, أن يؤديه yerine aynı anlama gelen قضاه ifadesi vardır.

[2]         Hadis Abdullah b. Ömer’den rivayet ediliyor. İbn Adiy, el-Kâmil fî duafâi’r-ricâl, III, 360; Müellif Beyhakî’yi de kaynak göstermiş ancak taramada Sünen ve Şuabü’l-iman’ında bu rivâyete rastlanılmamıştır.