AH BE KORONA
SAVURDUN HEPİMİZİ BİR YANA
CAFER KARADAŞ
Tam da böyle dedim işte. Korkmayın kimseler duymadı, kendi kendime söylendim. Acayip korkmuşuz bu koronadan. Adını bile ağzımıza almaktan çekiniyoruz. Bundan olsa gerek bir haller oldu bu sıralar bana. Dönüp duruyorum bir o yana bir bu yana. Kendi kendimle konuşuyorum. Bilirim cemaziyel evelimi bu bende eski bir vaka. Şimdilerde biraz abarttım galiba.
Nasıl bir haldir bu? Bir yerde duramam, oturursam oturamam, oturduğum yerde yorulurum, yorulduğum yerde uyuklarım… “Yahu bu normaldir!” derim ama kendimi kandıramam. Eve kapandığımdan mı, bunaldığımdan mı nedir acaba? Arada bir sardırırım korona belasına. Bir bulsam kafasına, attığı havasına, içtiği çorbasına, tasına tavasına, ekmeğine aşına, yediği sofrasına, doldurduğu torbasına, gözünün ortasına, alnının ta çatına… Saydırdım böyle, kendi kedime… Ne duyan oldu ne bir ses veren, ne de bir aldıran. Ben söyledim ben dinledim. İçinden ünledim. Kimseler gördü mü, duydu mu diye de etrafıma bakındım, endişelendim…
Korktuk vallahi, küçücük bir virüsten. Soluğumuz çıkmaz oldu, sesimiz kısıldı, herkesler evlere tıkıldı. Sokaklar ıssızlaştı, caddeler tenhalaştı, dükkanlar bomboş kaldı… Hasılı havalar nahoş, herkes oldu bir hoş… Dudaklar kapandı, kulaklar bağlandı, gözler bir mikanın arkasında kaldı…
Ne olacak bu halimiz böyle dostlar? Böyle mi olacaktı, bu devran böyle mi dönecekti? Gün minnacık hem de görünmeyen bir virüse mi kalacaktı? Herkes birbirine uzaktan bakacak, ağızlar bandajlı, kulaklar bağcıklı mı olacaktı?
Savrulduk hakikaten her birimiz bir tarafa. Gizlendik korkudan kapının arkasına. Sokulamaz olduk kimsenin yakınına, durmak kanun oldu iki metre uzağına. Utanmasak birbirimize “yaklaşma!” diye naralar atacağız, bulaş varmış deyip oracıkta satacağız, apartmandan atıp kapısına da uyarı levhası asacağız… Bunların hepsini yaptık. İçimizden konuşuyoruz ama dışımızdaki gerçek.
Nasıl da böyle başı derdimize düştük! Kardeşin kardeşten, evladın ana-babadan, eşlerinden birbirinden, anne-babaların çocuklarından kaçacağı günü acaba biz bugün mü yaşıyoruz?
Ne hallere düşürdün ah be korona
Ona korsun ama bize de dokuna
Bundandır herkes senden sakına
İnşallah sen de kalasın öylece bir başına
Sebep olmazsın kimsenin gözyaşına
Diyorum da, hepsini içimden. Kimselere söylemeye cesaretim yok. Yerin kiri pası, insanların aksırması, her yana sıçratması, havanın akması, ağzın esnemesi, burnun çekmesi derken bir de bakarsın nefesini keser, ciğerini söker, imanını gevretir vallahi! Onun için ağzımı kapatır, kulağımı bağlar, gözümü sakınır, gönlümü ferah tutarım… Neme lazım, koronası düşman başına… Düşman başına dedim de ondan da korktum… Aman düşmanın başına da olmasın herkeslerden uzak, hanelerden ırak olsun… Bela gelince ayırt etmezmiş. Dostu da düşmanı da yere serermiş. Yeniden kalktığımızda ancak niyetlerimiz ayırt edermiş. O güne kim kala, bu günden tedbir ala. Bu dünya böyle ayrımsız, ayrılıksız. Hepimiz bir aradayız, sıkı bir imtihandayız. Kopya verme ama çelme de takma. İstikametin düz olsun, kimseye bakma. Düşene el ver, bırakıp kaçma! Bak, ötede çıkacak her şey karşına. Varsa günahı ona, sevabı sana. Sen bak yaptığına o kalsın yaptığıyla…
Ah be korona savurdun her birimizi bir yana
Toruncuk oturamaz oldu dedenin kucağına
Dokunamaz oldu nenenin yanağına…
Sen de kalasın inşallah böyle bir başına,
Avular katılsın emi ekmeğine aşına!
Sessizce dedim yine bütün bunları. Yerlerin kulağı var duvarların dili. Şimdilerde bu virüs daha bir tehlikeli. Temiz tutmalı hem ayağı hem eli… Koronanın yoluymuş meğer ağzımızın açığı, burnumuzun deliği, gözlerimizin gediği… Eee… Ne demişti eskiler? Elini sakın, dilini tut, gözünü kapa, her yere de burnunu sokma!
Bunu bize bir virüs mü öğretecekti? Bir görünmez hayvan mı bizi terbiye edecekti? Dinlemezsen atalar sözünü, sakınmazsan haramdan gözünü, bir kılmazsan sözün ile özünü, kim görecekti? Virüsler görür senin yüzünü. Utancımızdan mıdır acaba yüzümüzü kapattık, kulağa küpe yerine bir askı taktık, elimizi uzatamadık birbirimize uzaktan baktık?
Bu günleri de görecektik demek ki dostlar
Sokaklar boşaldı evlerde hayat var
İnce bir bez parçası korana savar
Eğer biz kendimize vermezsek ayar
Yüzümüze bakmaz sonra ne yar ne ağyar…
Ne diyelim böyle de yaşayacakmışız, bir bez parçasına muhtaç, duvarlar arkasında saklambaç oynayacakmışız…
Eee… işte hayat böyle. İster açıktan ister gizli söyle. Kaç ya da kovala neylersen neyle. Gel sen dinle, kulak ver kalbine, sahip ol hem eline hem diline hem de beline… Güllük gülistanlık değil bu dünya. Onu bulacağın yer cennet-i alâ. Kazanmak için göstermezsen burada bir çaba, derler sana orada “avucunu yala!”. Öyleyse dostum, acısıyla tatlısıyla hayatı yaşa, kendini tanrı zannetme hâşâ! Bak gör kimleri dize getirdi bir küçücük virüs, ne Amerikalısı baş edebildi ne de Rus…
Gerçek şu: Günler günleri kovalar, insanlar arasında dolanır, herkes böyle sınanır. İnsan ebedi sanır. Ne sana ne bana kalır. Herkes aldığını alır, gerisi burada kalır. Aldığın seninle gelir, kalan haybeye kalır…
Gel beni dinle dostum! Bu günler de geçer. Ama böyle günler adamı da seçer. Adam olmayanı ayırır geçer. Dikkat et, fizik mesafeni koru, ama çok uzaklaşıp akılda bırakma soru. Arada mesafe bulunsun da gönüller bir olsun… Gözlerde ışık, sözlerde tatlılık, gönülde halavet, dillerde salavat olsun. Yönel şöyle hamd ile Ulu Rabbine, uy emrine hem de nehyine! Sıkı tutun Rahmet Nebi’sinin sünnetine! Sakın ha, umutsuzluk takılmasın gönlünün çeperine, kulak vermeyesin şeytanın vesvesesine, sığın ondan ve bütün kötülüklerden sabahın aydınlığının Rabbine!
Vesselam, âhir kelam.
15 Ramazan 1441/8 Mart 2020