SORU VE CEVAPLARLA;

MEVLANANIN ESERLERİNDEN BİR KONU BİR HİKÂYE

IV

AKIL, BİLGİ VE BİLGİ ÇEŞİTLERİ

İnsanlık merdivenindeki çeşitli  tiplerin  dünya karşısındaki  tavırlarını  öğrendik. Şimdi  tekrar başa  dönelim ve çöldeki  yolcularımızın  önünü  aydınlatan  ışığı  biraz daha yakından tanıyalım. İlk  soru makbul  bilginin  özellikleri  olsun..

-Bir kere bilgi işe yaramalı ve yol  açıcı olmalı:

Fikr ân bâşed ki  bigüşâyed rehî

Reh an bâşed ki  piş âyed şehî

İnsana bir çıkış yolu  göstermeyen  fikri, bilgiyi,  ilmi ne yapayım  ben! Bilgi ve  fikir bir işe  yaramalı ki  değeri  olsun.  Diğer taraftan  bir fikrin ve bilginin değeri  gördüğü  hüsn-i  kabulle de    ölçülür. Bilginin  açtığı  yoldan bir  padişah geçmeli ki  o bilginin  değeri  belgelenmiş olsun.”. (2/3227)  Şimdi bu fikirlere  tercüman  olan  nüktemizi aktaralım:

Gramerci-gemici: Kibirli bir lisan alimi   bir gemiye binmiş ve  gemiciye dönüp:

-Sen hiç nahiv  okudun mu arkadaş, diye sormuş.

Beriki ; hayır,  deyince  aşağılayıcı bir  uslupla:

– Vah,vah! Ömrünün  yarısı  boşa  gitmiş dostum,demiş.  Gemici  üzülmüş   ama  sabredip susmuş. Bir müddet  sonra    fırtına  çıkmış ve   girdaba  yakalanan gemi batmaya  başlamış. Kaptan can  telaşına düşen dil  alimine  :

-Hey   nahivci, demiş, sen yüzme biliyor musun?

Beriki; hayır cevabını  vermiş. Bunu  üzerine gemici:

– “Desene, demiş.Şimdi senin de  ömrünün  tamamı   gitti.

Bu  nükteden anlaşılıyor ki    her bilgi her yerde  geçmez. Şayet  denizdeysen gramer bilmenin  sana  hiçbir yararı yok. Diğer taraftan bilgi  bir varlık iddiasıdır, oysa denizde  olana  varlık değil , yok  olma bilgisi  lazım. Nasıl ki  su  önce  öldürür  sonra ölüyü   başında taşırsa,  sen de ölü  gibi ol ki   su seni    taşısın. Yoksa   kendi  bilgi  ve  kabiliyetine güvenen kişinin   bu   deryadan  kurtulması  zor. (1/112)

Peki  bilginin ahlakla  ilişkisi    nedir?

-Şunu  bilmeli ki bilgi  her elde  aynı  sonucu  vermez.Bilgi iyinin  elinde  iyi  kötünün  elinde  kötüdür.

Bed-güherrâ  ilm  ü  fen  âmûhten

Dâden-i  tiğî be-dest-i  râhzen

Layık olmayana ilm  ve  fen  öğretmek   yol kesicinin  eline  kılıç vermek  gibidir

Her bilgi   bilgi sahibine bir sorumluluk  yükler.O yüzden bazılarının bilgisizliği kendileri  için de  başkaları için de  daha  hayırlıdır.Şimdi de  bilginin  layık  olmayan  elinde  nasıl bir  felaket sebebi  olacağına  dair    hikayemizi  aktaralım:

Hayvan  Lisanı  Öğrenmek  İsteyen  Ahmak.

Bir ahmak  Hz. Musaya  yalvardı:

-Ne  olur  bana  hayvan lisanını   öğret.

Hz.Musa:

-A  zavallı,   bu  heves sana  nereden  geldi? Vaz geç, zira sen  bu  bilgiye  layık  değilsin. Bilgi  layık olmayanı  felaketlere  uğratır, dedi.

Fakat   adam  ısrarını  sürdürdü  ve:

-Bütün hayvanların lisanını  öğretmezsen bari bir ikisinin   dilini  öğret, ona da  razıyım,  dedi.

Bunun   üzerine   Hz.  Musa  adama  horoz  ve köpeğin dilini  öğretti.  Zavallı  ahmak  sevine  sevine  evine  geldi.  Evin  hizmetçisi   yemekten sonra sofra  bezini   bahçeye  silkmişti.  Horoz  gelip bezden   dökülen   ekmek  kırıntılarını gagalamaya  başlayınca   köpek  ona  itiraz  etti :

-Bu  yaptığın  bana  zulüm  değil mi? Ben senin  gibi    arpa ve bugday yiyemem, benim olması  gereken   ekmeği de sen kapıyorsun,dedi. Horoz cevaben:

-Üzülme,dedi, yarın  bundan  iyisini  bulacaksın. Yarın   efendinin  atı  ölecek, sen de  onun leşiyle  karnını   doyuracaksın.

Adam bunu  duyar duymaz  atı  hemen  pazara   götürüp sattı.  At  alanın  elinde  öldü. Bizim ahmak  ise  zarardan kurtulduğunu sanarak   seviniyor,  bilmeksizin  zararın  büyüğünü  davet ediyordu.

Ertesi  günü  efendi  yine  evin   penceresi  altında   konuşan  iki  hayvana  kulak kabarttı. Horoz:

-Merak  etme,diyordu. Bu  sefer  efendinin   cariyesi  ölecek  ve  onun  için  yemek  verecekler. Sen de  kemik  artıklarıyla    doyarsın. Adam  cariyesini  pek sevmekte  idi  ama  bunu  duyunca hemen  cariyeyi de  sattı ve  zannınca  büyük bir zarardan kurtuldu. Kendi kendine ; iyi ki bu  dili  öğrenmişim, demekteydi. .

Üçüncü    gün  köpek bir  hayli  zayıflamış  olarak   horoza:

-Sen beni  aldatıyorsun,diye  çıkıştı.  Söylediklerinin hiç biri  doğru çıkmadı.

Horoz dedi ki:

-Doğrusu ben de  bu  işe  şaşıyorum .Çünkü  bizim milletimizde   yalan  söylemek   yoktur.  Biz  Allah  ve   Resulu   indinde  makbul bir milletiz, insanları  namaza  kaldırırız. Birkaç  gündür  benim de  anlamadığım bir  şeyler  oluyor.  Ama  üzülme,  yarın  efendinin kendisi  ölecek  ve  mirasa  konan  akrabaları  ziyafet  verecekler.Bundan    şüphesiz sana da   hisseler  çıkar,  dedi.  Bunu  duyunca  efendinin   aklı  başından  gitti.  Atı  ve  cariyeyi  satmıştı, ya  şimdi kendini  kime  satsın ?  Canına  kefaret  ve ecelle  arasında set olan  o küçük musibetleri önünden  çeke  çeke  sonunda  Azraille  yüz  yüze  gelmişdi.  Ahmak  hemen  can  telaşıyla  Hz.  Musanın  yanına  koştu  ve :

-Medet  ya  Musa, medet, dedi.Bu  bilgiyi  benden  al ve bu belayı  başımdan kaldır.

Hz.  Musa dedi ki:

– Heyhat, yaydan  çıkan ok     geri  dönmediği  gibi İlahi takdir de  geri  dönmez.. Şimdi  yapılacak iş  senin  imanını  kurtarmak  için  Allaha  yalvarmaktır.

İşte  layık olmayanın elindeki  bilgi  böyledir. O Hz. Musayla bile buluşsa ,  fırsatı  değerlendirip  ruhunu  diriltmeyi  düşüneceğine    nefsine  hizmet  eder ve eline  verilen  bilgi  kazmasıyla  kendi   mezarını  kazar.”(4/125)

Hikayede bilginin kötüye  kullanılması yanında  şu husus da  anlaşılıyor ki  asıl bilgi,     insanın  kendisine  lazım  olanı  lazım olmayandan  tefrik  edebilmesidir.Değil mi?

– Şüphesiz.Lazım olmayan  ve  kullanılmayan  ilgi sahibinin  sırtına sadece yüktür.

Ey besâ  âlim  zi-dâniş bi-nasib

Hâfız-ı  ilmest  ân kes ni-hasîb

Nice  alimler  var ki  kendi ilminden nasibi  yoktur. Böyle  bilginler kendi bilgilerinin sadece   bekçisi, hammalıdırlar. (3/3060)

Anlaşılıyor  ki  görmeden  görmeye ve bilmeden  bilmeye   fark  var.

-Tabii ki  öyle. İnsandaki  her  kötü huy, göze, kulağa ve  akla  perdedir. Bu  yüzden  onlar  bilmesi  gerekeni bilmez, işitmesi  gerekeni  işitmez, anlaması  gerekeni  anlamazlar. Bunların  hali şu  hikayedeki  üç  kişinin  halidir:

Uzaktan  gören  kör, iyi işiten sağır ve uzun etekli  çıplağın hikayesi :

“Sebe kavmi  içinde  üç kişi  vardı. Biri  çok  uzakları  görürdü  ama  kördü. Karıncayı  görürdü  ama  Süleymanı  görmezdi.Diğeri  gayet iyi duyardı  ama  sağırdı. Hazineydi  ama  altınsızdı.Öbürü   çıplaktı  ama  eteği  pek  uzundu.”

Bunlar kim mi? Dinleyelim:

“Uzun emel sahibi  sağırdır. Bizim  ölümümüzü  duyar da  kendi  ölümüne karşı  sağırdır.Hırs da  kördür. Halkın ayıplarını  inceden inceye  söyler durur. Kendi  aybını  görmeye gelince  gözü  kördür. Çıplak  da eteğinin  kesilmesinden  korkuyor! Hayret,    hiç çıplağın eteği  kesilebilir mi ?Dünya  halkı   müflistir  ama yine de soyulmaktan korkuda. Meteliksiz  müflisin  hırsızdan korkmasına  ne  hacet. İnsan  dünyaya  çıplak  geldi,  çıplak  gidiyor. Öyleyse  hırsız  kaygısıyla  niçin  dertlenir? Böylesi  sanki  rüyada  mal  sahibi  olup da  hırsız  korkusuyla   titreyene  benzer. Biri  onu  uyandırınca   kendi  haline  katıla  katıla  güler”..(3/100)

“Alim nice  binlerce  ilim bilir de  o zalim  kendi  nefsini bilmez.  Sen gerçi  caiz  olanı  olmayanı  bildin ama   nefsin  acaba  bunların hangisi  üzere!Her metaın kıymetini bilirsin de  kendi  kıymetini  bilmeyen  ahmaksın.Uğurlu  uğursuz  yıldızları  biliyorsun da  kendin  uğurlu musun  uğursuz mu  haberin  yok.”

Luzumsuz  bilgi    yanında  bir de bilmediği halde  bilir  gözüken ve başkalarının sözlerini  şurada  burada  tekrar  edenler   var, değil mi !

Evet, öyle. Ancak  o  iğreti  bilgi  ve  o ödünç  sözlerin  sahibine  hiç  bir  faydası  yoktur. Birbilginin  gerçek  sahibiyle  taklitçisi  arasındaki  fark şu hikayedeki  ana  köpekle  yavrularına benzer:

Ana  karnında havlayan köpek yavruları:

Bir gece  çiledeki  bir  derviş  rüyasında   gebe bir  köpeğin karnındaki  yavruların havladığını  görüp  hayrete düşer ve der ki:

-Bunlar ne  kurt  kovalayabilir, ne de hırsız!. Ne  av avlayabilir,   ne de  bekçilik  yapabilir! O  halde  bu  havlama  da  ne  oluyor? Hatiften  ona  şöyle dendi:

  • İşte bu bilmeden  söyleyen  cahillerin lafına  (5/59)

Netice  olarak   sözlerimiz ve fikirlerimiz  ısmarlama değil   bize  ait olmalı. Kendi  aklımızla  düşünmeli  kendi  kanadımızla  uçmalıyız.:

Bi-zi-taklidi nazar-râ  pişe kün

Hem berâ-yı  akl-ı  hod  endişe  kün

Yani: Bakacaksan taklitsiz  bakmayı  meslek edin.. Düşüneceksen kendi  aklınla  düşün(6/3371)

Ancak böyle olan bilgi  bize   ait bilgidir.

Peki  bu  bilgi  neye  benzer?

-Bu  bilgi  kesilmeyen çeşme suyuna  benzer:   

Yek çeşme-i  âb ez-derûn-ı hâne

Bih z’an  cûyi ki  ân z’i birûn  âyed

Yani: Evin içindeki  çeşme  dışarıdaki  ırmaktan daha  iyidir. (6/134)

Başkasına  ait bilgi kaleye  dışardan  gelen  suya  benzer. Bu su sulh zamanı  iyidir  ama  savaşta düşman  kaleyi  kuşattığında   kesilir ve   içerdekiler  aciz kalır. Böyle   zamanda  içerdeki  acı bir kuyu bile dışarıdaki  tatlı  sudan daha  iyidir.  (6/134 )