SORU VE CEVAPLARLA

MEVLANANIN ESERLERİNDEN BİR KONU BİR HİKÂYE II

Cihan Okuyucu

İNSANLIK DERECELERİ

Madem ki aklımız ve ruhumuzun olgunluğu nispetinde insanız. Bu durumda insan sayısı  kadar  insanlıktan  söz etmek  gerekir, değil mi?

-Pek tabii. Gerçekte uzun bir insanlık merdiveni var  ve herkesin  bu merdivendeki  yeri  başka başka:

Nerdübanhayist pinhan  der-cihan

Paye paye ta-inan-ı  asüman

 

“Bu cihanda göğe kadar basamak basamak yol bulan gizli merdivenler vardır.” Ve her insan başka bir merdivende, başka bir basamaktadır. (5/2565)

 

-Hepsini tanıma imkanımız olmadığına göre eğer merdiven sakinlerini bir kaç  guruba  ayıracak  olsaydık, belli  başlı  insan  tipleri  kimler olurdu?

– Onları  kısaca  hamlar ve olgunlar,bilmeyen ve  bilenler,  hastalar  ve  doktorlar,yahut yolcular ve rehberler  diye ikiye  ayırmak  mümkün..

Çocukça hevesler  peşinde  koşanlar yaşları ne olursa  olsun  çocuk hükmündedirler:

Halk etfâlend cüz mest-i Hüdâ

Nist bâliğ cüz rehide ez-hevâ

Ancak dünya heveslerinden geçen Hak sarhoşları yetişkin diye adlandırılmaya layık! Çocuklar gibi anlamsız heveslerinin mağlubu olanlar ise manen çocuk sayılırlar  (1/3536)

-Çocuklar,yetişkinler, hastalar,doktorlar..Diğer bir sınıflama da  bilgi  ve  akıl  derecesiydi  değil mi?

-Şüphesiz.Bu uzun  ve karanlık   dünya  yolculuğunda   insanın   önünü  aydınlatacak      ışık  akıl  ışığıdır..Akıllarsa  sonsuz  derecede  farklı:

İn tefâvüt aklihâra nik dân

Der-merâtib  ez-zemin tâ-âsüman

 

İyi bil ki  akıllar kapasitelerine göre    yeden  göğe  kadar derece derece sıralanır(5/461)

Bu sonsuz farklılığa  rağmenakıl ışığının  derecelerine  göre  insanlar    üç ana guruba  ayrılırlar:

Tam akıllılar , yarım akıllılar ve akılsızlar.  Tam akıllının alameti   kendi iç  ışığıyla aydınlanmasıdır. O, bu ışıkla  hem kendini  aydınlatır hem de        bir   kafileye   rehber olur. Bu akıl, içinde  şüpheye yer olmayan kamil  müminin aklıdır. Kendi  ışığı  olmayan yarım akıllı  ise  başkasına  uyacak kadar  basiret  gösteren ve    onun gözünü   göz edinendir. Böylesi kendi görmese bile  başkasının   görüşünden  faydalanmasını   bilmiştir. Üçüncü guruptakiler   ise     tam  körlerdir  ki  bunların ne  zerre kadar aklı  vardır  ne de  aklı  olana   uymuşlardır.Bu  yüzden  zifiri karanlık  içindedirler. Uzun sahralardan  topallayarak  geçmeye  çalışır, beyhude  dolaşır dururlar.(4/84)

Anlaşılan, insanlar arasında gerek bilgi ve gerekse  ahlaki seviye   bakımından  mevcut  olan sonsuz  çeşitlilik  ve  farklılık    bazı  insanların  öğretmen  diğer bazılarının da   öğrenci  konumunda  bulunmasını  doğuruyor.Ama  bu  öğretmenlik nereye kadar  gider. 

-Tabii, her  öğretmenin  üzerinde  de  başka  öğretmenler,başka  kılavuzlar   olacaktır. İnsanlığın en büyük   öğretmenleri    peygamberlerdir.Çünkü  peygamberlerin hocası bizzat  Cenab-ı  Haktır. Bu sebeple onların bilgileri  kamil  bilgilerdir ve  kurtuluş  da  onların gösterdiği  istikamettedir. Nitekim Hz. Peygamber: “Ben  ve  ashabım  Nuh’un  (as) gemisi  gibiyiz, biz kurtuluşun sığınağıyız, buyurmuştur..”(4/22)

Büyük rehberler  sürüsünü  koruyan bir  çoban gibi çevrelerine  karşı  şefkat ve  merhametle  doludurlar.Lakin bu şefkate teslim  olamayanlar hem  kendilerini  tehlikeye  atarlar,  hem de  rehberlerini   peşleri  sıra   koşturur,yorarlar. İşte bunun  hikayesi.

 

Hz.Musa  ve  kaçan  koyunu:

Bir zaman Hz.Musanın  sürüsünden bir koyun kaçmıştı. Musa  kurt kapar endişesiyle akşama kadar  onun peşinden koştu   ve  nihayet yorulan koyunu yakalayınca okşayıp sevmeye başladı. Dedi ki:

“Şu  parçalanan  üstüme  başıma ve papuçlarıma  bak. Beni  böyle  peşinde koşturmaya acımadın mı? Tut ki bana  acımıyorsun niye kendi kendine  acımaz da tehlikeye  atarsın!” Bu  manzara karşısında  Cenab-ı Hak meleklere:

“Musa  peygamberliğe  layık  oldu” buyurdu.  Hz. Peygamber de :

“Gençlik veya çocukluğunda  çobanlık yapmayan peygamber yoktur” demiştir. Zira her idareci kendi  halkını  koruyup  kollamada  bir nevi    çoban hükmündedir. (6/122)

-Yukarıda  rehberleri   başkalarının   yolunu  aydınlatan  çerağa  benzetmiştiniz. Yolcunun bir görevi  de    rehberi  çerağ  gibi  başta tutmak olsa gerek ?

-Evet  ama şunu bilmeli  ki bu yükseltme, çerağın değil  yine  yükseltenin  kendi  faydası  içindir.

Mum   eğer  yukarda  olmak  isterse bu  kendisi  için  değil,  halkı  daha  iyi  aydınlatmak  içindir. Yoksa  o  aşağıda da yukarıda  da  olsa yine  mumdur.(F.37) Güneş  nerde  olsa  güneştir ama  o görünmese halk  karanlıkta kalır.(F.154) Altını  aşağıya, gümüşü ise  dama  koysan  hangisi  üstün olur? Elbette  yine  altın.Aynı  şekilde un eleğin altında,  kepekse  üsttedir ama  kıymet yine de una aittir. (F.157 )Nitekim Hz.Peygamberin   bunca  yerleri  fethetmesi  de  başkalarına hayat ve  cennet  bağışlamak  içindi, yoksa  kendi kadrini  yüceltmek  için  değildi.Yani: “Bu  el  vermeye  alıştı,  almaya  alışmadı” dendiği  gibi  onların  eli  sadece vermek için  vardır,almak  için  değil.Esasen  Allahın  iltifat ettiği   kişinin halkın  iltifatına  ihtiyacı olmaz. (F.157