14- عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ: أَلصِّيَامُ جُنَّةٌ فَإِذَا كَانَ أَحَدُكُمْ صَائِمًا فَلاَ يَرْفُثْ وَ لاَ يَجْهَلْ، فَإِنِ مْرِؤٌ قَاتَلَهُ أَوْ شَاتَمَهُ فَالْيَقُلْ إِنِّى صَائِمٌ.

14- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Oruç, bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman, çirkin söz söylemesin ve cahillik edip kaba davranmasın. Eğer biri kendisine sataşır veya söverse, ‘Ben oruçluyum’ desin.”

Ebû Hüreyre’nin rivâyetiyle değişik kaynaklarda farklı lafızlarla gördüğümüz bu hadis, oruçlu bir müslümanın, çirkin ve lüzumsuz söz ile gıybet gibi, müslümanın kişiliğini zedeleyen ve müslümanlar arasında istenmeyen sonuçların gelişmesine sebep olacak kötü davranışlardan sakınması gerektiğini ortaya koymaktadır. 

Hadisin mefhum-ı muhalifinden, bu gibi çirkin davranışların oruçlu olmayanlara mübah olduğu anlamı çıkarılamaz. Aksine oruçlu olmayanlara mübah olmayan bu davranışların oruçlulara hiç mübah olmayacağı, oruçluların herkesten daha fazla dikkatli olmaları gerektiği anlaşılmalıdır. 

İtikad, ibadetler, edeb, muâmelât ve ukubât beşlisi, İslam’ın temel dayanaklarıdır. İnanç ve ibadetler kadar, edeb de dinimizin önemle üzerinde durduğu bir konudur. Ahlâk-ı hamîde sahibi, gününü oruçla, gecesini namazla değerlendiren bir müslümanın, aldığı sevabı koruyabilmesi ancak edebe riâyet etmesiyle mümkün olabilir. 

İslâm dîni, genelde insanlar, özelde müslümanlar arasında adalet ve güvenliğe büyük önem atfetmiştir. Bundan dolayı da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem müslümanı tarif ederken; “Müslüman, müslümanların elinden ve dilinden selamette olduğu (zarar görmediği) kişidir’ buyurur. 

Oruçlu şahsın müslümanlar arasındaki sosyal barışa ve insanî ilişkilere herkesten daha çok dikkat etmesinin lâzım geldiğini ifade eden Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kendisiyle tartışan, sövüşen ve dövüşen kişiye, “Ben oruçluyum” diyerek müslümana yakışır bir ağırbışlılıkla karşılık vermesini tavsiye etmiştir. Rahmân olan Allah’ın güzel kullarına yakışan da budur. 

Müslümanın şahsiyeti her şeyden önce sokaktaki yürüyüşünden fark edilir. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: 

“Rahman’ın kulları yeryüzünde vakarla yürürler. Cahillerle karşılaştıklarında ‘Selam’ deyip geçerler.”

Sosyal davranışlarına dikkat etmeyen bir müslümanın orucundan fazla bir hayır görmesi de mümkün değildir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi terk etmezse Allah, o kimsenin yemeyi, içmeyi bırakmasına kıymet vermez.”

Hz. Ömer radıyallahu anh de şöyle der: “Kişinin namazı ve orucu sizi aldatmasın. İsteyen istediği kadar oruç tutsun ve namaz kılsın. Güvenilir olmayan kişinin dîni yoktur.”

Bu naslardan anlaşılmaktadır ki, oruç imsaktır. Yani yemeyi, içmeyi ve cinsel istekleri terk etmektir. Bu imsak kavramının uzantıları ağzı yalan söz konuşmaktan, kötü söz söylemekten, gıybet etmekten alıkoymak, başkalarına sataşıp zarar vermekten uzak durmaktır.

Yalan konuşmak, kötü söz söylemek, sövmek ve gıybet etmek her ne kadar orucu bozmaz ise de, fazîletine ve oruçtan beklenen sevaba mani olur. Allah’ın emrine uyup yemeyi içmeyi ve cinsel ilişkileri terk eden bir müminin diline hakim olması kendisinden istenen güzel bir haslettir. Bunlar başarıldığı zaman, Allah’ın istediği imsak gerçekleşmiş olur. 

Yüce Rabbimiz sonsuz merhamet eseri olarak sadece yeme, içme ve cinsel ilişkide bulunmanın orucu bozacağını bildirmiştir. Eğer yasaklanmış olanların hepsi orucu bozucu bir amel sayılmış olsaydı, oruç tutmuş kabul edilecek kişilerin sayısı çok çok az olurdu. 

Rabbinin rızasını kazanmak için onun istediği tarzda oruç tutan, orucu bütün uzuvlarına tutturan olgun bir müminin cahillerin hakaretlerine maruz kaldığında “Ben oruçluyum” diyerek vakarını kaybetmemesi emredilmektedir. Bu işi nasıl yapacağı konusunda ulemâ tarafından üç görüş ileri sürülmüştür. 

1. Oruçlu olan kimse “Ben oruçluyum” sözünü diliyle söylemelidir. Bilmeyenlere kendisinin oruçlu olduğunu ve oruç sayesinde yanlış davranışlardan korunduğunu etrafına bildirmelidir. Böylece çevresine oruç sayesinde mükemmel bir insan olmanın mümkün olacağı dersini vermiş olacaktır. 

2. Oruçlu bu sözü içinden söylemelidir. Böylece nefsini kötülüklere karşı korumuş ve oruç sayesinde ders vermiş olur. 

3. Bu sözü söyleme hususunda farz oruçla nâfile oruç arasında fark vardır. Farz oruç tutan kimse bunu diliyle söylemelidir. Nâfile oruç tutan ise diliyle söylemeyip kalbinden geçirmelidir. 

İmam Şâfiî ve Kirmânî’ye göre hadisi her iki şekilde anlamak ve uygulamak mümkündür. Dille söylenmesi durumunda oruçluya sataşan kimse yaptığına pişman olur, insanlığını hatırlayıp oruçluya eziyetten vazgeçer. Kalpten geçirme durumunda ise, oruçlu kendisini kötülüklere muhatap olmaktan uzak tutmuş olur. 

Farzlarda dille söylemenin, kalpten geçirmeden daha iyi ve faydalı olacağı kanaatindeyiz. Zîrâ bunun aynı zamanda bir tebliğ olacağını düşünmekteyiz. Aynı zamanda oruçlunun nefsini kötülüklere karşı koruma durumu ile kendisine sataşan kişiyi de koruma gerçekleşmiş olabilir ve iki yönlü bir hayır işlenmiş olur.

——————————————————————————————————————————————————————————————————————————————————-

Doç.Dr. Selahattin Yıldırım, “Resûlüllah’ın Dilinden RAMAZAN ve ORUÇ”, Darülhadis yay.  S 85-89.