Hz. Peygamber’in dindeki konumu, sünnet ve hadisin Kuran ile ilişkisi ve dinî bağlayıcılığı, hadislerin sıhhati vb. meseleler İslâm tarihi boyunca Müslümanların bir biçimde gündeminde olmuştur. Genel olarak bakıldığında şunu açık bir biçimde belirtmeliyiz ki Hz. Peygamber ve sünneti -hem varlık hem de bilgi düzeyinde- Müslümanlar açısından hayati ve vazgeçilmez bir önem/değer ifade eder. Ancak Modern zamanlarda öncelikle Oryantalist araştırmalar eliyle işlenen, ancak süreç içinde bazı Müslüman çevreler tarafından da kabul gören, hadislere karşı genel bir kuşkuculuk ve hatta karşıtlık olgusuyla karşılaşılmaktadır. Bu mesele son yıllarda ülkemizde de çeşitli vesilelerle gündeme gelmekte, konunun uzmanları tarafından tartışılmakta ve yayınlar yapılmaktadır. Prof. Dr. Yaşar Kandemir tarafından telif edilen ve Mayıs 2018 tarihinde ilk baskısı yapılan “Hadis Karşıtları Ne Yapmak İstiyor?” başlıklı çalışma, özel olarak bu karşıtlık olgusunu analiz etmesi bakımından öne çıkmaktadır.

Kandemir’in bu eserdeki temel amacı, hadis karşıtı kimselerin iddialarıyla zihinleri bulanabilecek toplumu, söz konusu iddiaların dayanağı olan meseleleri açıklayarak aydınlatmaktır.[2] Bu nedenle kitap, akademik olmaktan ziyade toplumun geneli tarafından istifade edilebilecek sade bir üslupla kaleme alınmıştır.

Eserde “Önsöz” kısmının hemen akabinde “Hadisler ve Hadis Karşıtları” şeklinde giriş mahiyetindeki ilk başlıkta, hadislerin öneminden ve hadis karşıtlarının genel tutumlarından bahsedilmektedir (s. 21-27). Akabinde eserin içeriğinde “Kuran Bize Yeter İddiası Tutarsızdır, Allah Hadisleri Korumuştur, Peygamber Postacı Değildir, Kimse Sünneti Kur’an’a Denk Tutmaz, Sünnet Tek Başına Hüküm Koyar, Hadisler Devre Dışı Bırakılamaz, Akıl Sünnetin Önünde Değildir, Muhaddisler Halifeler İçin Hadis Uydurmadı, Ebu Hüreyre’ye Atılan İftiralar, İmâm Buhârî’ye Atılan İftiralar, İsrâ ve Mi’râc Hadisi, Peygamberimiz Şefâat Edecektir, Kabir Azâbı Vardır, Âhir Zamanda Mehdî’nin Geleceği, Âhir Zamanda Hz. İsâ’nın Yeryüzüne İneceği, Cin ve Şeytan Vardır” şeklinde on altı bahis ve “Sahihayn’e Yöneltilen Tenkidlerin Değeri” başlığında bir de ek bölüm yer almaktadır. Hadis karşıtlarının sorun olarak gösterdiği meseleler belirli konu başlıkları ile bu on altı bahiste işlenmektedir. Belirlenen hedefler doğrultusunda çalışmada, iki yer[3] hariç hadis karşıtlarının adlarına sarahaten yer verilmemiştir.

Eserin geneline bakıldığında belirlenen başlıklarda hadis/sünnet karşıtlarının fikriyâtını kısaca verme, daha sonra -mevzuun aslını ortaya koymak üzere- âyet ve hadislerle meselenin açıklanması şeklinde bir metot takip edilmiştir. Ayrıca gerekli görüldükçe de alt başlıklar ile konu detaylandırılmıştır. Bunlara ilave olarak her mevzuun sonunda “Bu Bahisten Şunları Öğrendik” başlığıyla kısa çıkarımlar verilerek zihinlerde kalıcı notların bırakılması hedeflendiği anlaşılmaktadır.

Üzerinde tartışılan ve açıklamalarda bulunulan fasılların sıralamasına bakıldığında genelden özele doğru bir seyir izlendiği göze çarpmaktadır. İlk başlıklarda ele alınan konular/tartışma meseleleri; hadis karşıtlarının fikirlerinin temelini oluşturan iddialar ve ilgili tartışmalardan meydana gelirken daha sonraki başlıklarda hadis karşıtlarının iddialarını desteklemek için ortaya attıkları yalanlama, saptırılan vakıalar, tenkid ve iftiralara yer verilmektedir.

Hadis karşıtlarının en temel görüşü, “Kur’an bize yeter” iddiasıdır.[4] Nitekim yazar, bu mevzuyu “Kur’an Bize Yeter İddiası Tutarsızdır” (s. 29-57) başlığıyla ilk bahiste ele alıp yine ayet ve hadislerle açıklamaya çalışmıştır. Hadis karşıtları, “Bugün dininizi kemâle erdirdim,”[5] “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık,”[6] gibi âyetlerden yola çıkarak Kur’an’ın din açısından yeterli olduğu, onda hiçbir şeyin eksik bırakılmadığı görüşünü öne sürmektedirler. Bu iddialara karşılık ise kitapta; temel kaynak olan Kur’an’dan insanlığı Hz. Peygamber’e tâbi olmaya, itaat etmeye, emirlerine karşı gelmemeye ve O’nun (s.a.v) değerine dair deliller getirilip sünnetin/hadisin reddedilemez, terk edilemez bir kaynak olduğu vurgulanarak açıklanmaya çalışılmıştır.
Daha sonra sünnete tâbi olmanın, heva ve hevesine göre konuşmayan Hz. Peygamber tarafından da bizzat emredildiğini gösteren rivayetlere/hadislere yer verilmiştir. Böylece sünnetin, İslâm’ın ikinci kaynağı olduğu vurgusu sağlamlaştırılmıştır. Ayrıca bu bahiste, hadislere güvenilemeyeceğine dair diğer bir temel iddia da ele alınmaktadır. Hadis karşıtlarının bu iddialarını; hadislerin sonradan ortaya çıktığı, uydurulduğu, hadisleri kabul etmekle Hz. Peygamber’in ilahlaştırıldığı vb. tartışmalar eşliğinde dile getirdikleri belirtilmektedir. Bu tartışmalara karşılık kitapta, sünneti/hadisleri öğrenip korumak üzere Allah Resûlü (s.a.v) hayatta iken takip edilip her konuda O’na (s.a.v) danışılmaya gayret edildiğinden, sahabenin hadisleri öğrenme ve öğretmedeki gayretlerinden bahsedilmektedir. Aslında sahabenin ilme olan bu gayreti de yine Kur’an’da belirtilen emir doğrultusundadır.[7] Bu bilgi ve gayretlerini sonraki nesillere de aktarmaya çalışarak sünneti/hadisleri bizzat koruyan sahabe olduğuna göre hadislerin sonradan uydurulduğu iddiası geçersiz olacaktır. Diğer yandan onların bu gayretleri, sünneti uygulayarak ya da bildirerek hatta müzakere ederek canlı tuttuğu için sıhhati hakkındaki tereddütler de ortadan kalkmaktadır.

“Allah Hadisleri Korumuştur” başlığında ise, Kur’an’ın korunduğu gibi hadislerin de korunduğu savunularak bu durum, “Sonra onu açıklamak da bize aittir”[8] ayeti delil gösterilerek temellendirilmeye çalışılmıştır. Eğer Kur’an’ın açıklayıcısı olan hadisler korunmamış olsaydı sahabe neslinden sonra Kur’an’ın tam olarak anlaşılamayacağı belirtilmektedir (s. 59-71).

Hz. Peygamber’e itaat etme emrini, tebliğ ettiği Kur’an’a hasrederek hadislere tâbi olmanın O’nu (s.a.v) ilahlaştırmak olduğu iddialarına gelince Kandemir bu iddialara “Peygamber Postacı Değildir” (s. 73-85) ifadesiyle karşılık vererek açıklamalarda bulunmuştur. Allah’ın (c.c) Hz. Peygamber’e kitabın yanı sıra hikmeti[9] de verdiğinden, bu hikmetin hadis/sünnet olduğundan bahsederek sünnetin/hadislerin ‘vahy-i ğayr-i metlûv’ olduğuna işaret edilmiştir. Bu sebeple Hz. Peygamber’e vahyedilen sadece Kur’an-ı Kerim olmadığından, O’na itaat emrini Kur’an’a hasretmek de doğru olmayacaktır. Resûlüllah’a (s.a.v) vahyi tebliğ dışında verilen görevler dolayısıyla sünnetinin başlıca üç yetkisi vardır. Bunlar; Kur’an’ın hükümlerini desteklemek, âyetleri tefsir etmek, Kur’an’da belirtilmeyen bir şeyi emretmek veya yasaklamaktır. Bu yetkiler doğrultusunda sünnetine bağlanmak, itaat etmek O’nu (s.a.v) ilahlaştırmak değil O’nun sıradan bir insan olmadığını ifade etmek anlamına gelmektedir.

Hadis karşıtları genel iftiraların yanı sıra açıkça bazı muhaddisleri de tenkid etmiş, yalanlamış ya da sahte ve asılsız fikri/tarihi hegemonya oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu duruma bir örnek olan “Ebû Hüreyre’ye Atılan İftiralar” (s. 159-220) bahislerden en geniş hacme sahip olanıdır. Ebû Hüreyre’nin (v. 58/678) bir tek rivayeti/hadisi ilmi açıdan tenkid edilmemiş; şahsı ve ahlâkı ise birçok safsata ya da olayları farklı okuyarak gerçekleştirilmeye çalışılan yanıltmalarla tenkid edilmiştir. Bilindiği üzere en çok hadis rivayeti Ebû Hüreyre’den gelmiştir. Bir bakıma ona olan güveni sarsmak hadislere olan güveni sarsmak olduğundan zekâsı, ahlâkı ve Hz. Peygamber’in duasıyla değerli bir ilme vakıf olan Ebû Hüreyre bu tartışmaların odağı olmuştur. Onun hakkında bir senaryo uydurmaya kadar varan bu iftiralar da olabildiğince geniş bir şekilde ele alınarak aydınlatılmaya ve açıklanmaya çalışılmıştı. Yine aynı şekilde hadis ilmindeki konumu dolayısıyla pek çok iftiraya maruz kalan isimlerin başında el-Câmi’u’s-Sahih’in müellifi Buharalı ünlü muhaddis Buhârî (v. 256/870) gelmektedir. Buhârî’nin de şahsı, nesebi, ilmi adına birçok tenkid ve iftirada bulunulmuştur. Çoğu asılsız olan bu iftiraların bir kısmının da olayları yanlış, eksik ya da taraflı değerlendirmelerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bazılarının algı yönetimine dayandığı görülen bu iddialar, Sahih’i üzerine pek çok eser yazılarak kendi asrından itibaren bertaraf edilmeye çalışılmıştır (s. 221-246).

Ülkemizde son dönemde temel dinî kaynaklara özellikle de hadis alanındaki temel eserlere yabancı olan yeni nesil gençler “indirilen din – uydurulan din” , “tarihsellik – evrensellik” vb. sloganik söylemlerin etkisinde kalmaya başladılar. Teknoloji çağında yaşadığımız halde araştırma ve inceleme zahmetine katlanmayan ön yargılı kimseler rahatlıkla hadislerin gerekliliğine inanmama anlayışına kapıldılar. Hadis tarihi, hadis usulü ve alanın literatürü konusunda gerekli ve yeterli bilgi birikimine sahip olmayan bir gürûh, oryantalist/İslam düşmanı anlayışın meyvesi olarak ortaya çıkmış oldu. Okuma, araştırma, sorgulama ve hatta analitik düşünme zahmetinde bulunmadan akla aykırı, yersiz, tutarsız, tarihsel gibi mesnetsiz iddialarla hadis ve sünnet karşıtı söylemler zamanla değişik toplum katmanlarında yayılmaya başladı. Bu da kendisiyle birlikte ibadet ve ahkâmdan soyutlanmış bir din anlayışı doğurdu. Bir bakıma var olan ancak hiçbir yetkisi/tasarrufu olmayan bir tanrı düşüncesi/tasarımı/tasavvuru anlayışını temsil eden deizmin önü açılmış oldu. “Deist Müslüman” yetiştirmeyi hedefleyen çevreler, genç nesillerin saf zihinlerini bulandırarak bu emellerine ulaşma gayreti içinde oldular. Zira sünnet ve hadis itibarsızlaştırılınca, sünnet ve hadise dayalı dinî ibadet ve ahkâm da temelsiz kalacaktır. İbadetsiz, muamelat ve ahkâmdan soyutlanmış bir din olgusu, diğer bir ifadeyle emir ve yasaklardan, helal ve haramlardan arındırılmış bir din ihdas edilmiş olacaktır. Örf-adet, kültür, sanat, edebiyat, mimarî, ahlak, hukuk, eğitim, ekonomi ve siyaset gibi birçok alanda hadis ve sünnet verileri ile temellendirilmiş bir dünya görüşüne sahip Müslümanlar, mesnetsiz, anlamsız tartışma ve sloganlarla var olan ancak hiçbir şeyi emretmeyen, hiçbir şeye müdahale etmeyen bir Tanrı inancına, dolaylı yoldan “Hristiyanlaştırılmış/Protestanlaştırılmış ve sekülerleştirilmiş bir İslam” anlayışına evirilmeye çalışılmaktadır.

Osman GÖKMEN

[1] Dârülhadis, Araştırmacı.

[2] Yazar, bu amacını kitabın başlangıcında bizzat belirtmektedir, M. Yaşar Kandemir, Hadis Karşıtları Ne Yapmak İstiyor?, 3. Baskı, Tahlil Yayınları, İstanbul, 2018, s. 16.

[3] İlgili yerler için bkz. “Bazı Hadis İnkârcılarının İddiaları”, s. 434; “Bazı Hadis Ayıklayıcıların İddiaları”, s. 449.

[4] Bu konuda müstakil bir araştırma için bkz. Enbiya Yıldırım, Kuran Bize Yeter Söylemi, 3. Baskı, Takdim Yayınları, 2019.

[5] el-Mâide 5/3.

[6] el-En’âm 6/38.

[7] el-Enfâl 8/122.

[8] el-Kıyâmet 75/19.

[9] en-Nisâ 4/113.